24 Mart 2008 Pazartesi

Testi - Altunizade


İnsan bir süre yurtdışında kalınca en çok ülkesindeki yemekleri özlüyor sanırım. Kebapları, döneri , pideye tereyağı sürüp tulum peyniri ile yemeği. Onun için bu haftasonu Halil ile önceliğimiz "kebap yemek"ti. Biliyorsunuz haftasonları ailelerin hep beraber bir yerelere gidesi , yemek yiyesi gelir. Trafik bir ayrı sıkışır , restoranlarda yer bulamazsınız. En sevdiğim şey... Onun için benim önerim uzun bir süredir gitmediğim "Testi"ye gitmekti.

Testi Altunizade'de , Kapitol'ü geçince ışıklardan Koşuyolu'na giden sokağın üzerinde hemen ikinci kapı. Şehrin merkezinde olmasına rağmen koskoca bir bahçesi olan , tek katlı bir yapı. Otoparkı da oldukça geniş. Yazları bahçesi açık oluyor ; çardakların altında , yeşilliklerin içinde kebabınızı yiyebiliyorsunuz. Hava soğuk olduğunda ise içeriye geçiyorsunuz , daha çok bir dağ evini andıran dekorasyonu var Testi'nin, insanı yormuyor , neredeyse tüm masalar arka bahçeye bakıyor.

Garsonlar çok kibar , servisteyken elleri ayaklarına dolaşmıyor , etrafınızda da çok gezinmiyorlar. İçerisi de çok kalabalık değil.

Peki neler yedik?
Tabii ki önce pidelerimiz geldi , tereyağımız ve tulum penirimizi parmaklarımız ile yedik. Ardından gavurdağı söyledik ; ki biraz hezimete uğradım , bu kadar ufak bir tabakta beklemiyordum salatamızı. Sonra da kurutulmuş patlıcandan yapılmış dolmalarımız geldi. Hemen bitirdik tabii ki. Sanki biraz tuzu azdı ama Olsun. Daha sonra da ayranlarımız ile (hazır ayran değil , dikkatinizi çekerim) benim Beğendili Kebabım ile Halil'in Beyti Sarması geldi. Testi'nin beğendili kebabı oldukça ilginç ; kiremit bir kapta geliyor , dumanı tüten beytinin üzerine biberler ve kuzu şiş etler yerleştirilmiş. Beyti sarma ise 4 ayrı parça olarak geliyor , tek tek ufak şekilde kesilmiş halde değil yani. Yemeklerle birlikte parmaklarımızı yedikten sonra da bir Sıcak Dondurma aldık ki , kadayıfla sarılmış maraş dondurmasından hazırlanıyor. Başka yerlerde yediğimiz sıcak dondrumadan çok daha hafif ve farklı.

Fakat yemek yerken etrafımızda koşturan çocuklar beni deli etti. Bazı restoranlarda çocuklar için özel alan yaratılıyor , onların diğerlerinin (ve hatta kendi anne babalarının) keyiflerine limon sıkması engelleniyor. Ama Testi ufak bir mekan , onun için çocuklar ayağınızın altında. Yanlış anlamayın , herhalde benim kadar çocuk seven bir kişi daha yoktur ama çığlık atmaları , türlü şımarıklıklar yapmaları benim de canımı sıkıyor.

Fiyatlar ise fena değil.. Ne çok pahalı ne de çok ucuz..

Tüm bu nedenlerden ötürü Testi'ye 10 üzerinden 7 verebilirim. Biraz zorla ama olsun.


Testi Et ve Kebap Evi
Prof. F. Kerim. Gökay Cad. No:6 Altunizade İstanbul
Tel : 0216 474 46 60
http://www.testi.com.tr/

22 Mart 2008 Cumartesi

Sedir - Ortaköy

Üniversiteyi Ortaköy'de okudum. Deniz kenarında , muhteşem bir kampüsümüz vardı. Oturmaya doyamazdık. Fakat kampüsümüzün küçüklüğüne nispeten kalabalık bir üniversite olduğumuz için öğlenleri yemek yemekte zorlanırdım. Kantindeki sandviçler de çoğunlukla "hazır köfte,hazır nugget" gibi donmuş ürünlerden hazırlandığı için yedikten 5 dk sonra mideme otururdu. gerçekten acı çekerdim. Ben de öğle tatillerinde, Burcu ile Ortaköy'e kaçar ve yemek yerdim. Daha House Café yoktu , bilimum çayhaneler yada ondan bozma kafelerle kumpirciler vardı. Eh her zaman insanın canı Kumpir-Waffle istemiyor.. İşte o zamanlar Ortaköy'da açılan ve ilk şık ve samimi restoran olarak tanımlanabilecek Sedir bizim için kurtuluş kapısı olmuştu. Şimdi Gloria Jeans'den ötürü biraz küçülmüş olsa da Sedir , geçen haftaki ziyaretimden de farkettiğim üzere , hala çok güzel.

Sedir Ortaköy Meydanı'nda. Caminin hemen yanında , Gloria ile komşu , kahveleri geçince hemen solda. Aynalı , nostaljik bir kapısı var. Güzel havalarda bu kapının iki yanındaki sedirlerde veya 2 -3 kişilik yuvarlık masalarda oturuyorsunuz. Kimse sizi rahatsız etmiyor , bir yandan çay içip yemek yiyorsunuz bir yandan da boğazı seyrediyorsunuz. Soğuk havalarda ise içeriye geçiyorsunuz. İçerisi şaka gibi gerçekten. Sanki yaşlı, deli, entel komşu teyzenin evine gelmişsiniz gibi bir hisse kapılıyorsunuz. Hey yerde artitsik posterler asılı ; İKSV , Biletix gibi kurmların etkinlk ajandalarına ulaşabiliyorsunuz. Bunun dışında da eski, antika herşey toplanmış , duvarlara asılmış , masanın üzerinde bırakılmış. İçeride en çok ilk kattaki büyük masayı seviyorum nedense , bir kere denizi görebiliyorsunuz , diğerlerinden izole oluyor ve istediğiniz gibi takılabiliyorsunuz.


Yemeklere gelince.. Menü çok kalabalık değil. Pahalı hiç değil. Salatalar , makarnalar , Sedir'e özel tostlar , birkaç et ve tavuk yemeği ile tatlılar var. İçecekler de naneli , meyveli limonatalar , ev yapımı soğuk çaylar.
Ben en son gidşimde meyve salatası yerken arkadaşım Pesto Soslu Hamburger yedi. Bir de tabii ki limonata içtik. Limonatamız biraz fazla "suluydu" sanki.. Limon tadını zor aldık. Ama üzerini süslendikleri yeşil elma dilimlerini parmaklarımızla birlikte yedik. Mevye salatasi haariikaydı. Bir de dondurma koymuşlardı ki üzerine tam bir yaz tatlısı. Uzun zamandır meyve salatsı görmüyordum menülerde , yiyince de çok mutlu oldum. Pesto Burger'e gelince , bol elma dilim patates ile bilrikte sunuyorlar hamburgeri. Tek sorun bu hamburgerin neden pide ekmeği arasında geldiğini anlamamam. Eskiden de yerdim ve bu soruyu kendi kendime sorardım. Garsonlar çok iyi niyetli ve yardımcılar. Bir dediğinizi iki etmiyorlar. Yemekler de çok hızlı geliyor. Tek sorun dediğim gibi hamburger ekmeği yerinde pide konması. Biraz eski günlerin hatrına biraz da sevimliğinden ötürü 10 üzerinden 8 verebilirm Sedir'e.

Sedir - Ortaköy
Mecideye Köprüsü Sok. No:16-18 Ortaköy Beşiktaş İstanbul

Tel : 0212 3279870

18 Mart 2008 Salı

Taksim Gezi Pastanesi - Gümüşsuyu Taksim

Son zamanlarda sabah işe erken gittiğimde, ya da öğlen yemeklerinde en sık uğradığım mekanlardan biri Taksim Gezi, bu nedenle ilk yazımda da onları eleştirmek istedim. Kahvaltıları porsiyonu küçük olmasına rağmen, gayet kaliteli ve doyurucu. Kahveleri ise bence çok güzel, ben geçtiğimiz gün içtiğim Café Latte'yi tam istediğim gibi buldum, sütü ne çok fazlaydı, ne de çok azdı. Süt tadından çok kahve tadı aldım, süt gerçekten de kahvenin tadını yumuşatmak için konmuştu. Özellikle Starbucks'ın kahve aromalı süt misali hazırladığı latte'sinden hoşlanmayanlar için güzel bir alternatif olabilir.

Dün öğlen yemeğinde, vejeteryan salata denedim. Daha önce Gezi'de hiç yemek yememiştim, doğrusunu söylemek gerekirse yemeği oldukça vasat buldum, servisi çok kaliteli ve hızlı, ancak salatadaki özensiz doğranmış domates ve soğuk haşlanmış kabaklar, gelişigüzel kesilmiş çiğ havuçlar pek de hoşuma gitmedi. Yemekle birlikte getirdikleri, zeytinyağı, ekmek ve krakerler çok başarılıydı.

Benim Gezi'ye gitmek isteyenler için önerim, yemek yerine çay-kahve ve pastane ürünlerini tercih etmeleri. Sanırım Gezi Pastanesi, adı üzerinde bir pastane olarak 4-4lük, ancak yemek anlamında ilk deneyimim beni oldukça üzdü. Umarım zamanla fikrim değişir.

Servisin hızı ve kalitesi, özellikle tuvaletlerinin temizliği ve yeri açısından Gezi 10 üzerinden 7'yi hakediyor. Bu 7nin 1 puanını kahve ve kruasanları sayesinde kazandılar. Kalan 6 puanın 5'ini de girişte bizi karşılayan enfes pasta ve kurabiyelere veriyorum :=)

Taksim Gezi Pastanesi
Taksim AKM Yanı
İnönü Cad. No:5 Kat:1 Taksim İstanbul
Tel : 0212 292 53 53

Pizza Pino - İçerenköy Carrefour


Alışveriş merkezlerinin "food-court"larında zorunlu olmadıkça, yemek yemeyi sevmiyorum. İçerenköy Carrefour da içimi açmayan yerlerden biri; yeni alışveriş merkezleri o kadar geniş , açık ve kaliteli ki sanırım Carrefour biraz "köhne" kalıyor. Pizza Pino'yu görünce denemek istedim. Cadde'deki , şimdi Starbuck's olan , Pizza Pino'da bolca anım vardı. Akşamları arkadaşlarla yemek yerdik canlı müzik eşliğinde. Hatta ilk italyan yediğim restoranlardan biridir. Birkaç kez de sanırım , Maslak Işık Üniversitesi'ndeki Işıkev'de yemişliğim vardır ; ve anlamamışımdır neden orada Pizza Pino olduğunu. Tıpkı İçerenköy Carrefour'da ne aradığını anlayamadığım gibi.

Bir de neden bu ismin seçildiğini hiç anlamam. Acaba Paris veya Londra'daki Pizza Pino ile aynı zincir midir , isim hakkını mı almışlardır , ismi kullanma izinleri var mıdır emin değilim.

Pizza Pino kendine ufak bir yer ayırmış , biraz karanlık olsa da şık mobilyalar ile döşenmiş. Ama ilk falso , sigarasız alan yok. Eh , alışveriş merkezlerinde belli alanlar dışında sigara içmek yasak olduğu için de herkes baca gibi. Benim gibileri de rahatsız ediyor tabii ki bu. İkinci falso ise bizim tam öğlen saatlerinde , etraftaki iş yerlerinde çalışanların yemek yedikleri anı bulmamız sanırım. İçerisi tıklım tıkış , ancak ufak bir masa bulabildik ki yan masayla nerdeyse salatalarından bir çatal alacak kadar yakındık.

Menü sade, çok kalabalık değil. Ben her zamanki gibi "quatto fromaggi" yemek niyetindeydim Cadde'deki anılarım nedeniyle. Ama menüde yoktu. Ben de "pizza queen" diye bir pizza seçtim ; mantarlı , salamlı , zeytinli birşeyler. Annem de pirzola vari birşeyler istedi , bir de ortaya sezar salata istedik.

Siparişi verdikten kısa bir süre sonra, restoranın yoğun olmasına rağmen yemek geldi. Hızlarına gerçekten de hayret ettim.

Önce salatamız geldi, iyi ki ana yemek olarak salata almamışız çünkü ufacıktı. Şöyle Kırıntı'da verilen dolu dolu , bitirelemeyen salatalarla uzaktan yakından alakası yoktu. Ama tadı harikaydı. Sonra benim pizzam geldi; orta boy büyüklüğünde, ince hamurlu , bol malzemeliydi. O kadar bol malzemeliydi ki mantarların bir kısmını ayırmak zorunda kaldım. Ben aslında daha büyük bir pizza bekliyordum , belki daha ince hamurlu ama oldukça doyurucuydu orta boyu da. Annemin yemeği ise oldukça tatminkardı. Her zaman benden iyi kararlar verir zaten.

Hesap çok kabarık gelmedi, kişi başı 15 milyona falan geliniyor eğer tatlı yenmez ve alkol alınmazsa (ki alkol var mı bilemiyorum).

Memnun kaldım mı? Pek değil.. Kalabalıktan , sigaradan.. Hayallerim yıkıldı. Sanmıştım ki Cadde'deki Pizza Pino'da yaşadıklarımı anımsayacağım.

10 üzerinden 5. O da bol bol.

Pizza Pino
İçerenköy Carrefour

5 Mart 2008 Çarşamba

Biber Café Restaurant – Koşuyolu


Pazar günleri brunch’a gitmek bazen keyiften çok eziyet oluyor İstanbul’da. Aslında kahvaltımızı evde yapacaktık , ben poğaça ile Çengelköy’den simit getirecektim. Beyaz peynir , cherry domates , çay .. Ama işte şeytan dürttü yine , atladık arabaya , doğru Boğaz’a. Bir de akıllıyız ya “ Bu havada ne de güzel Rumeli Hisarı Kale’de kahvaltı edilir! ” dedik , birbirimizi gaza getirdik. Trafik Bebek’te başladı. Badi badi , tampon tampona ancak geldik Rumeli Hisarı’na. Beltur’un otoparkına park etmek için yeltendik , yer yok. Hatta bırakın yol kenarlarını , deniz kenarına yürüyüş için yapılan kaldırımların üzerine bile park etmiş arabalar. Hiçbir café’nin valesi almıyor arabayı.

Nevrim döndü , 2. köprüden tekrar karşıya geçtik.

Inatçıyım ya ; bu kadar trafik , sinir olmasına rağmen ben yine dışarıda kahvaltı edeceğim. Moda’ya gidelim dedik , miting varmış. Cadde’ye gidelim dedik , trafikten ürktüm. Aklıma bundan once hiç gitmediğimiz , ama önünden birçok kez geçip merak ettiğimiz Koşuyolu Biber’e gitmek geldi. Ne kadar da iyi etmişim..

Biber ufak bir café. Koşuyolundaki , bahçeli evlerden bir tanesini dekore etmişler. Sanki bir arkadaşınızın bahçeli evine gitmişsiniz gibi oluyor. Benim trafik sıkışıklığı sinirime oldukça iyi geldi. Hava da o sıcacık olduğu için bahçedeki boş bir masaya oturduk. Biberin ayrıca binanın arlasına bakan bir “ gizli kış bahesi ” bulunuyor , kapalı mekanda da masalar var. Sanıyorum toplamda 40 masa vardır , yani bir seferde 100 kişi kadar ağırlayabilmek mümkündür.

Menu çok kalabalık değil ; sade. Ama belli ki yemekler lezzetli. Şaraplar , et yemekleri çok güzel duruyor. Müşterilere Italyan – Akdeniz mutfağı sunuluyor ; tava yemekleri anında , taze taze yapılıyor. Fakat benim canım güzel bir menemen , ballı kaymaklı bir kahvaltı istiyordu. Hemen kendime menemen istedim , arkadaşım peynirli bir omlet sipariş etti , bir de ortaya kahvaltı tabağı istedik haşlanmış yumurtasını iptal ederek.

Yemeklerimiz siparişimizi verdikten hemen sonra geldi , nasıl bu kadar hızlı olduklarını anlayamadık. Menemenim iç gıcıklayıcıydı , taze ekmekleri banarak hapır hupur yedim hepsini. Tek sorun benim menemeni tavada yemeği sevmemdi ; benimki ise porselen tabakta , üzeri fesleğenlerle süslenmiş bir şekilde geldi. Bilemiyorum , bazıları bunu tercih edebilir. Ama ben parmaklarımı kullanmayı tercih ederim hep.

Garsonumuz bize karşı öylesine kibardı ki ne istediysek hemen yaptı , çay bardaklarımı hiç boş bırakmadı ; ekmeklerimiz bittikçe ekmek sepetini ağzına kadar doldurdu.

Hesap geldiğinde de oldukça şaşırdık , çünkü iki kişi deli dolu kahvaltı etmemize rağmen aşağı yukarı 20 YTL verdik.

Benim de tabii ki tüm sinirim geçti.

Biber’e 10 üzerinden sanıyorum 7 verebilirim. Samimiyeti ve sıcaklığı için…


Biber Café – Restaurant – Koşuyolu
Muhittin Üstündağ Caddesi No:75 Koşuyolu 34718 İstanbul
Tel : 0216 326 74 14

http://www.biber.com.tr/

1 Mart 2008 Cumartesi

Kebapçı İskender Kadıköy


Kebapçı İskender Bursa'daki asıl olan, İskender Bey ve evlatları tarafından kurulmuş ve yürütülen kebapçıdır. Kebapçı İskender isim hakkını aldığı için başka iskendercilerle karıştırmazsınız. Zaten İstanbul'da bir Kadıköy'de bir de Bağdat Caddesi'nde şubesi var. Ayrıca ne olacak sadece adı mı aynı demeyin; et, tereyağı, yoğurt ve pide Bursa'dan getiriliyor. Hatta İskender İskenderoğlu'nun sonuncu kuşak fertleri bile Kadıköy şubesine gelip müşterilerle ilgileniyorlar. Kadıköy Kebapçı İskender'e önce kapıdan giriyoruz. Bizi kapıda karşılıyorlar ve neredeyse bütün garsonlar bizi içeri buyur ediyor. Masamıza oturuyoruz ve türk sanat müziği eşliğinde menümüzden bir, bir buçuk veya spesyal bir porsiyonluk iskender kebabımızı sipariş ediyoruz. Hatta isterseniz yarım porsiyon da getirebiliyorlar. Çok kısa sürmemekle beraber muhteşem kebaplarımız geliyor. Üstlerine cozur cozur tereyağı ve domates sosu döküyorlar isteğe bağlı olarak. Yanında da Uudağ gazozumuzu içiyoruz. Ardından da Kafkas kestane şekeri veya peynir tatlısı yiyoruz. Hepsi de birbirinden lezzetli. Yemeğimiz süresince garsonlar ve hatta Bay İskenderoğlu yanımıza geliyor, memnun kalıp kalmadığımızı soruyor. Bize bir yaranma hırsı mı geliyor nedir, iltifatlar yağdırıyoruz; tabii aslında gerçekten de beğendik. Hiç öyle 10 ytl verip de sossuz yediğimiz iskender özentilerine benzemiyor. Tabii Kebapçı İskender'de bir porsiyonun fiyatı 14,5 ytl ancak bu parayı sonuna kadar hak ediyor. Hesabımızı da ödedikten sonra yemek yemenin verdiği mutlu ağırlıkla masamızdan kalkıyoruz ve kapıya yöneliyoruz. Tabii tüm garson yine bizi çevreliyor. Kimisi kapıyı açıyor, kimisi bize iyi günler diliyor, kimisi de bize kolonya uzatıyor. Bir güzel de ferahladıktan sonra memnuniyetle kapıdan çıkıyoruz.

Rıhtım Caddesi PTT Yanı KADIKÖY/İSTANBUL
telefon: 216 336 07 77
faks: 216 336 53 59
www.iskenderkebabi.com

Saray Muhallebicisi – Feneryolu

Niyazibey’de iskender yemeği severdim. Üzerinde “herse”li kebabın yanına yoğurdu koyduklarında ağzım sulanırdı.

Bir gün bir baktım Niyazibey’in yerinde yeller esiyor.

Kısa süre sonra inşaat başladı , anladık ki yerine Saray Muhallebicisi açılacak. Üzüldüm mü sevindim mi bilemiyorum ; ama nedense önyargı ile yaklaştım. Hele bir de Suadiye’deki Han’ın yerine de Saray inşaa edileceğini görünce.

Ama yanılmışım..

Saray Feneryolu , her ne kadar adından Feneryolu’ndaymış gibi anlaşılsa da 18 Mart’da. Eski Niyazibey’in yerinde. Karşısında ise yine aynı zamanlarda inşa edilmiş Starbuck’s var. Birçok Saray’dan daha farklı dekore edilmiş , sanıyorum en çok Suadiye’deki Saray’la benzeşiyor. Yönetim de anladığım kadarıyla tüm Saray’ları birbirine benzer kaliteye çekmeye karar vermiş , birçoğunuzun bildiği gibi İstiklal Caddesi’ndeki Saray da inşaa halinde. Içerisi ferah , tertemiz , koltuklar şık , dört taraf cam ile kaplı. Oturduğunuzda bir yandan mutfağı , tatlıların bulunduğu vitrini ağzınız sulanarak izleyebiliyorsunuz ; bir yandan da caddeden gelene geçene bakabiliyorsunuz.

Saray’ın menüsü her zamanki gibi , sade ama lezzetli. Tadların tanıdık olduğu resimlerinden kolayca anlaşılıyor. Tavuk suyuna çorba , su böreği , pilav üstü döner , tavuklu pilav ve tüm tatlılar belli ki eski tadına..

Ben tabii ki önden bir mercimek çorbası , sonrasında limona ve pide döner , ardından da su muhallebisi yedim. Birlikte gittiğim arkadaşlarım ise iskender , pilavüstü döner , su böreği , ekmek kadayıfı , tavuklu pilav ve tavuk çorbasını denediler. Herkes , tıpkı benim gibi yemeklerden (ve fiyatlardan) çok memnundu.

Sanıyorum tek sorun , son dönemlerde birçok restoranda karşılaştığım “ortalıkta fazlaaca gezinen garsonlar”dı. Siparişi bir garson alıyor , tabakları başka biri getiriyor , bitmişleri başkası topluyor , çayımı başkası tazeliyor , hesabı istemeyecek olduğumda ise hiçbir garson yüzüme bile bakmıyordu.

Saray Muhallebicisi artık halkın muhallebicisi olmaktan çok “kaliteli ve nostaljik” olmayı hedeflemiş anlaşılan. Kanyon’da şube açmaları , eski şubelerinin içini yeniden dekore etmeleri ve Cadde’ye taşınmaları bunu gösteriyor. Haftaiçi de haftasonu olduğu kadar yoğun olması da şüphesiz , halkın bu değişimden memnun olduğunun göstergesi.

Ben sanıyorum Saray’a 10 üzerinden 7 verebilirim. Samimiyeti , nostaljisi ve tadı ile. Fakat garsonların profesyonellikten uzak oluşu bu not hakkında bir kez daha düşünmeme sebep olabilir.

Saray Muhallebicisi – Feneryolu
Cemiz Topuzlu Cad. No : 10 Çiftehavuzlar İstanbul
Tel : 0216 356 45 45

http://www.saraymuhallebicisi.com/