22 Aralık 2008 Pazartesi

Starbuck's da Meyve Salatası - Bebek Starbuck's

Kale'deki bir "menemene ekmek bandırmaca.. hellim yemece.. balkaymakla coşmaca" günü sonrasında, ki detaylarınıd aha sonra sizlerle paylaşacağım, Bebek'te sindirim sistemimize bayram yaptırma adına bir kahve içelim dedik. Benim her zamanki gibi midemde bir gıdım yer kalmamıştı. O sebepten de bol kremalı, çok şekerli bir kahve içmem mümkün değildi. Ama kasaya doğru kuyrukta ilerlerken (Bebek Starbuck's haftasonları inanılmaz dolu oluyor bu arada, bolca kuyruk bekliyorsunuz) bir baktım yeni bir ürün gelmiş.. Meyve Salatasıııı !!! Tabii ki dayanamadım kalbimden gelen seslere ve bir tanecik alıverdim. Bir de baristadan meyve salatasının üzerine krema istedim. Barista anlık bir şok geçirdikten sonra "Krema mı??" nidaları ile, sonradan benim meyve salatamaı hazırlayıp kahve bekleyenlerin önüne, servis noktasına koyuverdi plastik bir kaşıkla.

Işık güzel olmasa da (ne yapalım ancak şömine başındaki karanlık köşede yer bulabildik) resmini çektim sizin için.

Yemek kolay olmadı meyve salatasını, armutlar kocamandı, mangolar bütün bütündü ve elimde sadece bir plastik kaşık vardı. Ama yılmadım ve bitirdim salatamı.

Bence kahveden sıkıldıysanız, birazcık sağlıklı birşeyler yemek istiyorsanız, ağzınız tatlanırken çok da şekere boğulmayayım diyorsanız denemenizde fayda var..

Sevgiler;

14 Aralık 2008 Pazar

Gezi Pastanesi - Taksim

Yaklaşık bir sene kadar önce Dilara çok güzel bir yazı yazmıştı Gezi Pastanesi ile ilgili. O zamandan beri gitmemiştim Gezi'ye. Bu bayramda, İstiklal'i sokak sokak gezelim dedik Halil'le, beceremedik. Ne kaybolabildik, ne Issız Adam'daki gibi plak satan eskiciler ile karşılaşabildik.. Yalabildiğimiz tek şey mahşeri kalabalık içinde kaybolmak oldu. Bir yerlerde çay içelim, biraz oturalım derken bir de baktık ki kalablıkla birlikte bir nehirde yüzüyormuşcasına Taksim'e gelmişiz. Doğrusu şu ki bir kez daha o kalabalığa girmek istemedik. Ya the Marmara'nın altındaki Kitcehenette'te birşeyler yiyecektik ya da eve doğru gidecektik. Tam otoparka doğru giderken Gezi takıldı gözümüze, deneyelim dedik.

İnanın çok özlemişim... Tadını, kokusunu, kibarlığını, temizliğini, zerafetini.. Giriş katının arkasındaki slaon kapatılmış Sanıyorum özel bir şey için ayrılmıştı. Bizi bu sebepten üst kata yönlendirdiler. Taksim'e bakan kısım sigara içilebilir bölüm (neden hep sigara içenler en güzel yerleri alıyorlar anlayamıyorum :( ), arka bahçeye bakan kısım ise sigara içilmeyen bölümdü. Biz de büyük melek balıklarının içinde yüzdüğü akvaryumun yanıbaşındaki bembeyaz masaya oturduk. İçeride güzel bir jazz müzik çalıyorduç Etraftaki masalar abaktım, herkesi sanki güzm bir yerden sırıyor gibiydi; arka masamızda oturan iki yaşlı amca kendi aralarında sohbet ediyorlardı, sanki eski tiyatro oyuncularıymış gibi geldi bana. yanımızdaki masada ise sanıyorum yaşlı bir öğretmen, öğrencisine Türkçe'yi daha güzel nasıl kullanabileceğini anlatıyordu yazılarının üzerinden geçerlerken. Oturduğumuz masa beni o kalabalık caddeden bir anda uzaklaştırmıştı ve nefes almamı sağlamıştı.

Kibar garsonumuzdan birer çay ve bir creme brulée rica ettik. Çaylar iki saniyede geldi, güzel gümüş tepsilerde, yanlarında birer kurabiye ve birer parça traş limon ile. Çok geçmeden de üzerinde bir top karadut dondurması ile creme bruléee. Tadı enfesti. Sadece creme brulée'nin hiç soğuk servis edildiğine sahit olmamıştım. Ama böyle de çok güzeldi.

Eğer ki Taksim'in kalabalıklığından sıkıldıysanız, İstanbul'un kozmopolitliği bazen sizi de yoruyorsa ve tanıdğınızı sandığınız kişilerin yanında zarif bir akşam üzeri geçirmek istiyorsanız Gezi Pasanesi birebir. Eski tadların küflenmediği, kendini devamlı yenileyen ve güzelleştiren bir yer bulmak İstanbul'da gerçekten de çok zor.

www.geziistanbul.com/
Adres: İnönü Caddesi No:5 Taksim İstanbul
Tel: 0212 292 53 53

Beliz - Kadıköy

Kadıköy'de yeni açılan ev yapımı baklava ve börek satan Beliz isimli restoyu denedim. Aslında Beliz pek resto sayılmaz, içeride 3 masa bulunan küçük bir ev yemekleri kafesi demek daha doğru olur. Bu kadar minik bi mekan olmasına rağmen çok dikkat çekici. Dükkandaki her şey kırmızı ve beyaz renklerde, nazar boncukları hariç:) Kırmızı beyaz damalı piknik örtülerinden, beyaz sandalyelerine her şey çok uyumlu ve sempatik. Yiyecekler ise bir harika. Bir kere tüm ürünler ev yapımı ve hiçbirinde katkı maddesi kullanılmıyor. Hatta baklava ve börek gibi bariz Türk yemeklerini hakkını vererek yapabilecek olan kişiyi de görebiliyoruz içerde; kendisi -hani gözlemecilerde camekanın önünde hamur açanlar gibi- bir teyze.

Beliz kafede her çeşit baklava bulunuyor. Laz böreğinden (adının börek olduğuna bakmayın, içi muhallebi dolu bir baklava çeşidi) fıstıklı, cevizli baklavaya; peynirli,kıymalı, ıspanaklı kol böreğinden su ve gül böreğine belki de birçoğunu bilmediğiniz bir sürü çeşit mevcut. Bunların dışında da her gün farklı olmak üzere yine ev yapımı yiyecekler çıkıyor. Mesela ben gittiğimde zeytinyağlı yaprak sarma, mercimek köftesi, peynirli ev poğaçası, tatlı ve tuzlu kurabiye çeşitleri vardı. Bunlardan da başka, değişik reçeller satıyorlar. Ceviz, patlıcan, domates, kumkuat, balkabağı reçelleri var.Beliz kafede oturuşuma gelince... Biraz zeytinyağlı sarma, biraz mercimek köftesi, ıspanaklı kol böreği ve laz böreğinden oluşan karışık bir tabak istedim. Çok hoşuma giden bir özelliği de bu oldu: İstediğiniz çeşitten istediğiniz kadar tabağınıza koydurtup isterseniz her şeyden bile tadabiliyorsunuz. Zaten yiyecekler etrafta süslü cam kaplar içinden size bakarken o kadar canınız çekiyorki muhtemelen giden herkes ondan bundan istiyordur:) Yanına da semaverde demlenmiş bir bardak çay veriyorlarki daha ne... Çay saatinde gibi bir şeyler atıştırmak ya da güzelce doymak için mükemmel bir yer. Tüm yiyecek seçenekleri çok çekici ve annenizin yaptığı kadar sağlıklı. Üstüne bir de benim yaptığım gibi güzel bir reçel alarak oradan çıktığınızda hem hafif şeyler yemiş olarak tok hem de değişik bir reçele sahip olursunuz:)Beliz'i bu kadar övdüm ama hakkında söyleyeceğim bir şey daha varki hiç de hoş değil. Oranın sahibi olan bayan bana ve müşterilere çok tatlı, verici, sempatik davranıp çok iyi ağırlamış olmasına rağmen yanında çalışan, börekleri ve baklavaları gerçekten çok lezzetli ve ev yapımı hale getiren teyzeye benim ve birkaç müşterinin yanında daha olmak üzere, bana kalırsa çok kaba bir davranışta bulundu. Ben kart ya da magnet var mı diye sordum ve iki bayanda kart ve magnet aramaya başladı. Daha yeni açıldıkları için her şey yerli yerine oturmuş değildi henüz ve bana uzun gelmeyen ama Beliz'in sahibi olan bayanı rahatsız eden bir süre boyunca arandılar. Teyze, bir broşür bulup bu olur mu, diye bayana gösterdi ve "O broşür, magnete ya da karta benzer bir hali mi var?"la başlayan ve hiç de hoş ilerlemeyen, ses tonunun da oldukça yükseldiği bir şekilde ben "Tamam, ben bir dahaki uğrayışımda alırım, sorun değil." diyene kadar kadıncağızı azarladı. Bunun üzerine ben oraya olan tüm sayygımı yitirdim açıkçası; çünkü çalışanına saygı göstermeyen biri müşterilerine saygılı olamaz bence ve tüm sempatikliği de görünüşteydi, anlamına gelir bu.Böyle bir durumda Beliz'i puanlamayacağım. Çünkü içimden puan vermek bile gelmiyor. Doymaktansa insanların adam yerine koyulduğu bir yere gitmeyi tercih ederim. Umarım etrafta sağlıklı ürünler sunan, "gerçekten" sempatik ve saygın yerler açılır.
Beliz - Kadıköy
0216 418 66 69

12 Aralık 2008 Cuma

Ganache - Altunizade

Değişik bir isim değil mi? Aslında "ganache" fransızcada, pastacılıkta kullanılan bir krema türü. Bildiğim kadarı ile benmari usulü eritilmiş çukulata ile tereyağı, şeker ve kremanın karıştırılması ile hazırlanıyor. Sonra da pastanın üstünü, altını, yanını, ortasını doldurmakta kullanılıyor. Ben kullanmadım, yalancılık yapmayayım.

Ben yeni keşfettim Ganache'ı. Meğer bilenler biliyorlar, kurabiyelerini yiyorlarmış; bana da söylemiyorlarmış. Her ne kadar Halil'in evine 2 dk uzaklıkta olsa da nedense daha antin kuntin, entel dantel pastanelerden alışveriş yapıyorduk, Ganache'a gitmiyorduk. Sonra bir gün yakın arkadaşlarımızı bizde DVD izlemeye davet ettik, benim de tatlı krizimin nüksedeceği tuttu, yakın diye Ganacha'a uğradık. Beklentilerim yüksek değildi, ama içeriye girince dağıltım. Fırından yeni çıkmıi, tepsileri ile en az 15 çeşit kurabiye, alman pastaları, eklerler, cheesecake'ler. Duramadım resimlerini çektim. Kokularını da getirebilsem keşke ekrana..

Bir kere kurabiyelerde inanılmaz derecede çok fındık fıstık, çukulata kullanılıyor. Yani fıstıklı kurabiyesi neredeyse fıstık ezmesi kıvamında; malzemelerden kesinlikle kaçılmıyor. Bazen bu malzemeler insanı bayıyor ama, kurabiyeden de iki kilo yememek lazım canım. 1-2 tane atmak lazım ağza, belki bir bardak çayın yanında.

İkincisi alman pastaları inanılmaz derecede mükemmel. Brownie'li bir cheesecake yedim. El kadar. Altı sırf brownie; üstü koyu, kalın bir cheesecake. En sevdiğimden türüden. Dışı kızarmış, biraz bal serpilmiş üzerine. Anlayacağınız her yerde karşılaşmadığımız, doğal ve özel bir cheesecake.

Üçüncüsü kestaneli pastaları. Hani küçükken yediğimiz tavşan şeklinde kestaneli çukulatalar; minik kestane şekerleri... Parmaklarımı da yedim.

Ve sonuncusu ise pastanenin sahiplerinin, garsonlarının güler yüzlülüğü.. İnanın neye baksanız biraz ikram ediyorlar. İstemesiniz elleri ile yedirecekler. Tatlı alıyorsanız tuzlu, tuzlu alıyorsanız tatlı denemeden göndermiyorlar pastaneden.

Hanüz yaş pastalarını denemedim. Kuru pastalarını da.. Böreklerini de yiyemedim. Onları da yedikten sonra bir kez daha yorum yaparım..


www.ganachepatisserie.com
Adres: Nuh Kuyusu Caddesi, Pazarbaşı Durağı Kümbet Sk. No:1 Üsküdar / İstanbul
Kısaca tarif etmek gerekirse, Altunizade'den Zeynep Kamil'e giderken, sağda, Domino's Pizza'yı geçince, köşede görebilirsiniz.
Tel: 0216 391 52 76

8 Aralık 2008 Pazartesi

Trabzon Kültür Derneği - Beylerbeyi

Karadenizli olduğumdan bahsettim mi emin değilim? Her ne kadar şimdiye dek Rize'ye henüz gitmemiş olsam da karadeniz mutfağını tanırım; annem, babaannem sık sık yaparlar yemeklerini. Bol bol yapak sarma, sütlaç, kara lahana yemişliğim vardır. Tereyağı ve et masamızdan eksik olmaz. Umarım yakında, bir yaz tatilinde tüm doğu karadeniz sahilini arkadaşlarımla birlikte gezme şansım olur da, karadeniz yemeklerini yerinde de yiyebilirim.

Bu mutfağı bu kadar tanımama rağmen, kendi evimden başka bitek Kavacık'taki Sisore'de karadeniz yemeği yemişimdir. Bir de Altunizade'de bir karadeniz restoranı gördüm, orda yemek yiyeceğim yakında da. Umarım güzel, yöresel yemekleri vardır. Sisore'nin mutfağı da güzeldir, fasülye turşusu, fasülye kavurması, lahana sarmalar, karadeniz pideleri..

Trabzon Kültür Derneği'ne gitmemizin asıl sebebine gelince, yakın arkadaşlarımız Dilge ve Kasım'la uzun zamandır bir plan yapacaktık. Yok Dali'ye gidip oradan kahvaltıya gideceğiz, yok Kale'de bal kaymak yiyeceğiz.. Hepsi yalan oldu tabii ki benim plansız programsızlığım sebebiyle. Ama ne yalan söyleyeyim karadeniz kahvaltısı denince ne yapacağımı şaşırdım.

Her ne kadar mekanın resimlerini çekmemiş olsam da size detaylıca anlatmaya çalışacağım derneği ve yerini. Altunizade'de Beylerbeyi'ne doğru gelirken, solda Beylerbeyi Konakları'nı geçtikten hemen sonra, solda bir ufak sokakçık göreceksiniz, ki derneğin tabelası da vardır sokak girişinde. O sokaktan girip de biraz ilerleyince bahçesini görüyorsunuz, otoparka parkettikten sonra dışarıdaki asansör (bozuktu maalesef) veya yine dışarıdaki merdivenden çıkıyorsunuz yaklaşık 2 kat. Dernek kartal yuvasını andıran ağaç ev. Oldukça güzel. İki kat da terası var. Şansımıza, her ne kadar aralık ayında olsak da bahçede oturma fırsatı bulduk şallarımızla.. Boğaz manzarası da cabasıydı.

Kahvaltı menüsüne gelince; kızartılmış trabzon ekmeği, petek balı, beyaz peynir, kaşar peynir, ziyah zeytin, söğüş domates ve salatalık, tereyağı, ve menemen geldi. Hee bir de kuymak. Efendim kuymak ne derseniz, Rize'de adı "muhlama" olan kuymak aslında peynir, biraz un ve tereyapından yapılmış bir yemektir. Ekmek banılarak yenir, her ne kadar çok ilkel bir yemek olsa da tadından geçilmez. Bizim muhlama dediğimiz yemekte ise, kuymaktan farklı olarak trabzon peyniri yerine "minci" yani bir çeşit lor peyniri kullanılır. Bu sebepten biraz daha beyaz olur ve daha az kıvamlıdır. Kuymak ve menemen dışında kahvaltı malzemeleri bildiğin düz kahvaltılıklardı. Ama kuymak yetti kahvaltıya farklı bir tad katmaya. Yemekten sonra çaylarımızın yanına gelen kalın, büyük ev baklavası (ben baklava sevmediğim için yiyemedim ama Halil'den anladığım kadarı ile oldukça güzeldi :) ) ve bol ayvalı meyve tabağı çok hoşuma gitti.

Bir kez de karadeniz yemekleri için gitmeliyim diye düşünüyorum derneğe. Sanıyorum Kasım bu konuda bana yardımcı olacaktır. :)

Maalesef Trabzon Kültür Derneği'nin telefon ve adresini sizlere veremiyorum, internetten de bir bilgiye ulaşamadım. Ama bir dahaki gidişimde söz bu bilgileri de sizin için alacağım, ve mekanın resimleri ile birlikte ev yemeklerini yazacağım yorumumun altına ekleyeceğim.

7 Aralık 2008 Pazar

House Café - Bebek


Balkabaklı ve karidesli risotto ve fish & chips

Gölge Müşteri olduğumdan bahsetmiş miydim? Sanırım hayır..

Efendim Gölge Müşteri, restoran ve mağazaları denetleyen bir şirket. Görevlilerin çizdikleri çerçevede, gözetlenmesi gereken yere gidiyor, yemeğinizi yiyip alışverişinizi yapıyor, gözleminizi gerçekleştiriyor, sonra da kısa bir rapor yazıyorsunuz. Şirket de sizin yediğiniz yemekleri ya da satın aldığınız ürünü (veya bir kısmını) ödüyor bunun karşılığında. Yani yeni yerlerde yemek yemek, hem de bedavaya yemek için güzel bir fırsat. Hele bir de benim gibi "muhtar" bir kişilikseniz.

Gelip geçenler görmüştür, Bebek'te yaklaşık bir senedir yeni bir yapılanma var. İstanbul'un belli başlı restoranları birer şube açmak için her köşeyi ele geçiriyorlar. Önceleri sadece Mangerie, Lucca ve Lulu's vardı Bebek'te yemek yenilebilecek. Şimdi House, Kırıntı (yakında), Midpoint, Kitchenette vb. bilimum restoran açıldı. Sanıyorum bu trend Lucca'nın başarısı ile başladı. O da Pınar Altuğ'un sayesinde :) Hem restoranların vale çözümü de Bebek'in ezelden beri var olan saçma otopark sorununu yok ediyor. Tabii ki valenin 10 liraısnı vermek kaydıyla.

Bebek House'a gelince.. Diğer House'lardan oldukça küçük, özellikle de Ortaköy'den. Sadece bir kat, dışarıda 3-5 masa, içeride 5-10 masa var. Müzik uyduruk, bar ufak. Masalar, mekana bolca kişi alabilmek için ufacık. 2 kişi bile zor sığıyor. Hatta bizim yemek tabaklarımız zar zor sığdı, garson neredeyse balıkları deviriyordu. Vale'si yavaş, bezdirici. Sokak arası bir restoran. Zaten Halil ile gittiğimizde, cumartesi akşamı olmasına rağmen pek de kalabalık değildi mekan. Kolaylıkla yer bulduk cam kenarından. Biraz masaları çekelemek zorunda kaldık sığabilmek için, ki tombul değilim yayvan değilim öyle değil mi ? :)

Ben Balkabaklı ve karidesli risotto sipariş ettim 24 Kasım menüsünden :) , Halil de bir değişiklik yapıp (?) fish&chips ısmarladı. Risottom mükemmeldi; biraz karabiber, biraz da parmesan peyniri.. Halil'in fish&chips'i birazcık yağlıydı ama her zamanki gibi çok güzeldi.. (favorimizdir) .. Yanında naneli limonata ve diyet kola.
Yemekten sonra birer bardak çay içtik ki tadından yenmez. Tatlıya yer kalmadı öğleden sonra yediğimiz gloria'nın uyduruk pastaları yüzünden. Keşke yemeseydik de brownie'nin tadına bakabilseydik.
Bir de arabamızı yarım saat beklemeseydik tam süper olacaktı.



House Café Bebek
Küçük Bebek Cad. No:4/A Bebek İstanbul
Tel : 0212 287 10 30

Marmaris Büfe - Göztepe

Ne zaman bu kadar çoğaldı bu Marmaris Büfe'ler emin değilim. Rivayete göre 64'den beri İstanbul'daymış Marmaris Büfe markası, "Bizim logomuz kırmızı! Taklitlerimizden sakının diyorlar".. Bilemiyorum.. Ben lisede okurken Taksim'de ancak Bambi ve Kızılkayalar'a giderdik. Bayıla bayıla yerdik goralıyı falan. Ucuzdu, pisti. Şimdi Cadde'de bile var Kızılkayalar, anlamak mümkün değil..

Neyse efendim, bu pıtrak gibi çoğalan Marmaris Büfelerden bir tanesine gittik geçen gün. Alsında bu 2. gidişimiz ama olsun, ilkinden pek fazla haz almamıştım, onun için ikincisini yazmaya karar verdim.
Bizim gittiğimiz Marmaris Büfe, Göztepe Marmara Üniversitesi karşısındaki Marmaris. Ufak bir yer, sanıyorum üniversite öğrencileri için açılmış özellikle. Birkaç masa dışarıda, birkaç masa içeride var. Koltuklar güzel, içerisi temiz. Taksimdeki Marmaris'ten biraz daha farklı yani..

Efendim neler yedik.. Resimlerden de görebileceğiniz gibi, Marmaris'in tostları meşhur. Tost ekmeklerinden kaynaklanıyor sanırım; kalın, ekmek gibi tost ekmekleri kullanıyorlar, dışına da bolca tereyağı sürüyorlar.. Sonra birer ıslak hamburger patlattık, ki bence Kızılkayalar'ınki daha güzel ve daha ıslak. Birer tane de kuşbaşılı kaşarlı sandviç yedik. Ben de şahsen dilli kaşarlı yedin. Geçen sefer de goralı yemiştim. Yani anlayacağınız bütün menüye aşikarım.

Marmaris, az parayla güzelce doyabileceğiniz, nezih bir yer (eskiden pis bir yerdi).
Benim Kızılkayalar'dan ve Bambi'den alıştığım, büfedeki sirkülasyon çok fazla olduğu için; garsonların bir kollarında 8 tabak taşımaları, hızla yemekleri getirip götürmeleri, hesabı kasada ödemeniz, ve surtasız olmalarıdır. Burada ise işler tamamen farklı. Garsonlar yavaş, güleryüzlü, kafaları az buçuk karışık. Yani istediğiniz yemeğin yerine başka birşeyin gelmesi %85 ihtimal. Onun için yok goralının amerikanı az olsun, yok dilla kaşarlıyı uzun basın falan gibi özel istekleriniz olursa onların yerine gelmes biraz zor. Ya da geç.. :p

Beklentileriniz çok yüksek olmasın, buranın bir büfe olduğunu unutmayın ki Marmaris Büfe'den memnun ayrılın. Lezzetine de hazır olun..

Bir de gördüm ki Yemeksepeti'nden de sipariş verebiliyorsunuz Marmaris'ten. Bence öğrenciler için biçilmiş kaftan.. Bir de garsonları hızlı olsa..

Marmaris Büfe - Göztepe
Fahrettin Kerim Gökay Cad. No:118/C
Tel: 0216 566 02 66
www.marmarisbufe.net

22 Kasım 2008 Cumartesi

Ziya Şark Sofrası - Kavacık

Şimdi farkettim de ailecek ayda en az bir kez canımız kebap isteyince gittiğimiz, yemeklerine de bayıldığımız Ziya'dan bahsetmemişim size.

Ziya Şark Sofrası'nın biri Bolu'da olmak üzere toplam 8 şubesi var. Bir kez Fatih'teki şubesi'ne gittim, zaten oraya gidişimden bir sene falan sonra Kavacık'ta bir şube açtılar. Sanırım biliyorsunuz, Beykoz'da oturduğum için yolumun üstü. Eh.. Etrafımızda pek de öyle fazla kebapçı yok, sokak arası dürümcüleri (ki yakında bir tanesini daha yazacağım size, Adana dürümleri harika olan Kuzucu'yu :) ) ve "take away" olanları saymazsak. Birkaç sene önce, Tike eve servis için kurduğu zincir olan Zurna'nın bir şubesini de, sanıyorum Kavacık'ta bolca iş merkezi olduğu için, buraya açmıştı. Fakat iki tane plastik sandalyede oturulduğu için Zurna'ya hiç gitmedim, sipariş de vermedim.

Ziya Şark'tan bahsetmem gerekirse, Kavacık'ın merkezinde, bir plazanın en alt katında, önünde otoparkı olan, tek katlı (bir deyazın bahçeden bozma terasa kaçma bir yeri var) bir mekan. İçerisi öyle ahım şahım geniş deil,
zaten şimdiye kadar hiç tıklım tıkış dolu olduğunu görmedim. Tipik bir kebapçı anlayacağınız. Menüsü Sahan kadar geniş değil.. Fakat bunun eksi olmasından çok bir artı yön olduğunu düşünüyorum; çünkü Sahan'a gittiğinizde ne yiyeceğinizden emin olamıyorsunuz. Ama burada Türk (Urfa) mutfağının belli başlı ve en güzel kebaplarını menüye almışlar, hepsini de en güzel şekilde yapıyorlar (wallahi denedim) . Ama benim favorim, herkesin öyle güzel yapamadığı, kuzu şişten Ali Nazik. İçli köftesi bildiğiniz kızartma (ki tadından yenmez), çiğköftesi çok güzeldir, lahmacunları ise kıtır kıtır. Tek sorun yaptıkları iskenderin kebap kıymasından olmasıdır; ki onu da hiçbir saman müşterileri tavsiye etmezler, ısrar edilmedikçe de getirmezler. Yani asıl işlerinin kebap olduğunu pek de güzel bilirler.

Garsonlar sevimli, sizinle sohbet eden, ama sohbet ederken işin dozunu kaçırmayan çalışkan çocuklar. Beni her gördüklerimi hatrımı sorarlar, canla başla etrafımda dönerler.

Mekanda ilginç olan bir konu ise, mutfağın görünür ve açık olmasıdır. Bazen eve servis yapan elemanların bu mutfağa girdikleri görüp kızıyorum, ama en azından ne olup bittiğini; soğanların nasıl doğrandığını, lahmacunun fırına nasıl atıldığını gördüğüm için memnunum; arkamdan iş çevirmiyorlar gibi hissediyorum. :)

Bence herhangi bir Ziya'yı bir deneyin.. :))

Adres:
Mihrabat Cad. Yetimoğlu İş Merkezi No:264 Kavacık Beykoz / İstanbul
Telefon: +90 216 425 56 05
(http://www.ziyasark.com.tr/subeler/detay/7)

15 Kasım 2008 Cumartesi

FastWok - Asmalımecit Beyoğlu

İstanbullu gençlerin son uğrak yeri Asmalımecit. Benim lise dönemimde perperişan olan binalar restore edildi, yerlerine bilimum kafeler, restoranlar kondu. Haftasonları bırakın meyhanelerde yer bulmak sokaktan geçmek bile imkansız hale geldi.

Biz de sık sık arkadaşlar ile Asmalımescit'te buluşur, Refik'te rakı-balık yaparız.. Fakat bugün size Asmalımescit'in tek çin yemeği satan restoranından, Fast Wok'tan bahsedeceğim.


Fast Wok, Asmalımecit telaşesinin tam göbeğinde, temiz bir Çin restoranı. Genç ortakları tarafından yönetiliyor, garsonlar da sanırım bu ortakların arkadaşları. Ne isteseniz taze taze pişiyor, önünüze büyük bir güleryüz ile konuyor.

Bizim Fast Wok'a gittiğimiz gün ise, yazın son günleri; kapı önüne konan masalarda oturulabilecek, frozen'lar içilebilecek günler. Biliyorum biraz geç kaldım yazmakta ama inanın tadı damağımda..

Fast Wok, söylediğim gibi ufak bir mekan. İçeriye ancak 5 masa sığar, dışarıya da 5 masa konsa (ki o da havalar güzel olduğunda) ancak 10 masa kapasitesi var. Bu da taş çatlasa 50 kişi demek. Bu nedenle de herkesle aynı yakınlıkla ilgileniliyor, yemekler hep taptaze konuluyor önünüze. Halil ile bir değişklik olsun diye (!) mançurya usulü tavuk ile siyah mantarlı et, ve yanında da sebzeli noodle istedik. Yemekler hemen geldi. Parmaklarımızı da yanında yedik. Yanında da elmalı, kavunlu forzen limonata içtik. Her ne kadar başka yerlerde içtiğimiz frozen'lar gibi olmasa da çin yemeğinin yanında iyi gitti.

Umarım Asmalımescit dışında bir yere daha açarlar da sushi-co tekelinden kurtuluruz.

Fastwok - Çinli
0212 245 68 44
0212 245 68 45
Asmalımescit Mahallesi Sofyalı Sokak No:24 Tünel Beyoğlu İstanbul

10 Kasım 2008 Pazartesi

Go Mongo 'da Tatlı Yemek - M1 Meydan AVM

Go Mongo'da sık sık yemek yeriz; çoğunlukla da açık büfeden kaseleri doldurup.. Bir keresinde acılı tavuklu bir yemek yemiştim değişiklik olsun diye. Allahım, ben ki acı yerim, gözlerimden alevler çıkmıştı, bitirememiştim. Go Mongo ile beni tanıştıran da, Suadiye'deki ilk şubelerinde sınıf yemeği düzenleyen Mine'dir, hakkını yememek lazım... :)

Bu sefer, öğlen işte deliler gibi yemek yediğimiz için Halil ile sadece tatlı yiyelim dedik. Daha doğrusu o böyle bir öneri ile geldi, çünkü birkaç gün önce iş için Go Mongo'ya yemeğe geldiğinde yediği tatlıyı çok beğenmişti. Benim gibi bir tatlı canavarına tattırmamak da olmazdı.. Kapıdaki görevliye "sadece tatlı yiyeceğiz" diyince biraz hayal kırıklığına uğradılar ama olsun.. :)

Yanda gördüğünüz tatlı "Kırmızı Kahraman". Şarap ile pişirilmiş armudu (kuvvetle muhtemel kırmızı şarap ile pişirilmiş, sonuçta kırmızı değil mi :) ) ortaya koyup, üzerini pişmaniye vari bir tatlı ile süsleyip, onun da üzerine antep fıstığı konmuş. Tatlıyı yanında vanilyalı dondurma ile servis ediyorlar. Yanardağ gibi görünüyor sizin de gördüğünüz gibi, biraz ayva tatlısını andırıyor ilk balkışta. Fakat o kadar hafif ki sonradan ayva tatlısı ile bağdaştırmamanız gerektiğini anlıyorsunuz.

Diğer tatlı ise "Yapış yapış çukulata". Çukulatalı suflenin bir farklı türü, o da vanilyalı dondurma ile servis ediliyor. Benim tatlıma göre biraz daha ağır.

İşin yorum kısmına gelince, tatlılar çok güzel. Fiyatlar orta karar. Çok çok pahalı değil. Restoran çok şık, garsonlar ilgili. Yemeklerin servisi harika, tabaklar şaheser gibi. Ama anlamadığım; bunların hangisi Moğol mutfağı. Moğol mutfağı nedir? Kırmızı şarap mı kullanmış moğollar vaktiyle armıtları pişirmek için. Vanilyalı dondurma mı görmüşler hayatlarında, ya da çukulatalı sufle?

Demek istediğim, güzel yemek ya da tatlı yemek istiyorsanız Go Mongo'ya gidin. Ama Moğul mutfağı yiyeceğinizi düşünüp de sonra hezimete uğramayın; çünkü ortaa Moğol mutfağı falan yok. Biraz çin biraz İtalyan idare edin.

www.gomongo.com.tr
0216 499 25 25
Meydan M1 AVM Ümraniye İstanbul

9 Kasım 2008 Pazar

Adana Asmaaltı Kebapçısı - Feneryolu

Adana'ya gitmedim. Annemin anlattığına göre her yer kebapçı, pastane, künefeciymiş. Adanalı arkadaşlarımdan bilirim; onlar için etsiz yemek olmaz. Sabahları ciğer yerler. Allah'tan Adanalı değilim, yoksa heralde 150 kilo birşey olurdum yemek yemekten.

Çocukluğum Feneryolu'nda geçti, belki de önceden söylemişimdir. Güzel bir mahallede; komşularla, esnafla muhabbet içinde büyüdüm.

İşte Adana Asmaaltı o zamanlardan damağımda kalan bir taddır. Pek gidemesek de çok tutturduğumda annemin adana dürüm getirttiğini hatırlarım eve, ki o zamanlar öyle her yerde adana dürüm yemek gibi bir adet de yoktu.

Arabadaydık, ben de saçma sapan sinirlenmiş, kalp kırmıştım. Moralim de biraz bozuktu. Herkes açlıktan ölüyordu. Halil "adana istedi canım" diyince, aklımda şimşekler çaktı, Asmaaltı'nı özlediğimi farkettim.

Bilemiyorum bir asma mı vardı önceden kebapçının bulunduğu yerde, yoksa bu ismi başka bir kebapçıdan mı arakladılar ama, Asmaaltı Kebapçı'sı, mahalle arasında, Bağdat Caddesi Feneryolu ışıklardan girince, Özgürlük Parkı'nı geçince hemen sağda, bir apartmanın altında. Klasik bir mahalle kebapçısından farksız, güneşlikleri yeşil-beyaz çizgili bir kebapçı. Dışarıdaki koltukları beyaz plastikten, lalettayn. Ama içerisi insanı şaşırtıyor. Mobilyalar, masalar güzel. Her yer tertemiz. Duvarlarda Asmaaltı'nın ne kadar eski, bilinen bir yer olduğuna dair gazete kupürleri, ünlerle çekilmiş fotoğraflar..

Siz oturduğunuzda menü gelmeden ezma salatası, sumaklı beyaz soğan, maydanoz, roka, lavaş, ince ince kesilmiş kırmızı turplar gelir. Taptaze.. Menü çok kalabalık değildir; lahmacun, adana-urfa kebaplar, çöpşiş, içli köfte, çiğköfte gibi ara yemekler elle yazılmıştır. Adana yemeden olmaz, çöpşişinin eline su dökülemez.

Ben bir porsiyon çöpşiş, Halil ve Aydın da adana istediler. Birer içli köfte, birer de lahmacun istedik. Bir de sürahi ile ayran. Biraz onların yemeklerinden tırtıkladım, biraz çöpşişleri lavaş arasında dürüm yaptım. Yemekleri yorumlamam mümkün değil, parmaklarımı da yemek üzereydim neredeyse. O kadar güzeldi.. İçli köfte ise, çok yerle bulamayacağımız haşlama usulüydü. Bir lokmada yutmalık.. :) Tuhaf olan 20 senedir (ki daha eskisi de var, benim bilmediğim) aynı tad, domates aynı domates, etler aynı, ayranın kıvamı bile aynı.

Garsonlar sevimli, kebapçı garsonu.. Ne bir eksik ne bir fazla..

Bu sebepten, eğer ki gerçekten güzel ve hakiki Adanalı bir adana yemek isterseniz, dışarıdan nasıl göründüğüne bakmadan Asmaaltı'na gidin, gerçekten de çok beğeneceksiniz.

Adana Asmaaltı Kebapçısı
Mustafa Mazharbey Cad. Elmas Apt. No:18/A Göztepe
0216 567 48 10
0216 567 46 57

29 Ekim 2008 Çarşamba

Kırçiçeği - Ortaköy

Güzel bir 29 Ekim günü. Sabahın 10'unda kimselerin uyanmadığını, tatilin tadını çıkardığın düşünüyordum. Yanılmışım.. Araba ile Ortaköy'e doğru yola çıktım, hava güzel diye sahilden gideyim dedim. Armutlu'dan Baltalimanı'na ordan da Rumeli Hisarı üzerinden Bebek, Kuruçeşme ve en son da Ortaköy'e gideyim dedim. Köprü bomboştu.. Ama Rumeli Hisarı deli gibi kalabalıktı. Otoparklar dopdoluydu, Kale'nin, Sade Kahve'nin kapılarında kuyruklar vardı. İçimden dua ederek Ortaköy'e doğru yol aldım, otopark bulabilmek ümidi ile.

Aslında telefonda kahvaltıyı Kırçiçeği'nde yapacağımızı söylediklerinde biraz şaşırdım. Çünkü sanki biraz "geceden kalmalar için çorbacı" gibi geliyordu bana Kırçiçeği. Belki de bundan önce yerindeki çorbacıdan ötürü. Ama otoparkta yer bulup da içeri girince anladım ki alakası yok. Oldukça temiz, güzel bir "pideci" Kırçiçeği. Yine de "kahvaltıcı" değil.

Web sitelerine bakınca Çeşme'ye gittiğimde birkaç kez Kırçiçeği'nde yemek yediğimi hatırladım. Güzel bir bahçesi vardı. "Eller havaya" öncesi karnını doyurmak için oldukça güzel bir yerdi hatırladığım kadarıyla. :)

Menülerinde kahvaltı ile ilgili yegane şey "kahvaltı tabağı" idi. Bunu dışında ekstra birşey yok hellim, menemen gibi. Biz de birer kahvaltı tabağı ve sahanda yumurta söyledik resimden de anlayacağınız gibi. Yanında da birer çay getirdiler. Kahvaltı tabağında 3 çeşit peynir, domates-salatalık, balkaymak, tereyağı, zeytin.. Yani anormal zengin değildi. Ama doyurucuydu ve tadları oldukça güzeldi. Sahanda yumurtalar tam benim istediğim gibiydi.. Hele bir de kahvaltının yanına ekmek niyetine kaşarlı pide getirdiler ki.. Ellerine sağlık..

Fatura da çok kabarık değildi, kişi başı 12.5 YTL. İçtiğimiz çaylar, kahveler de cabası. Bir de bozuk paramız çıksa, bahşiş bıraksak çok şık olacaktı.

Bence deneyebilirsiniz. Hoş bir bahçesi var. Tamam boğazın kenarında olup da boğazı göremese de idare eder. Kahvaltıdan sonra da Ortaköy meydanında birer elma çayı içersiniz.

Muallim Naci Caddesi No:41 Ortaköy - İSTANBUL
Tel: (0212) 260 3535
Faks: (0212) 365 3530
http://www.kircicegi.com.tr/

20 Ekim 2008 Pazartesi

Kek's - Schlotzsky's Capitol



Nedense hiçbir zaman doymuyorum Schlotzsky's yediğimde. Sandviçler küçük, pizzalar daha küçük. İki tane ana yemek de almaya utanıyorum doğrusu. Ya ice tea ile doyuruyorum karnımı ya da kremalı domates çorbasıyla.

Aslında bugün bahsedeceklerim Schlotzsky's'in yemekleri değil, tatlıları ve çayları. Yemeklerini bir başka sefere uzun uzuuun anlatırım. Ya da kısaca.. :)

Halil söz verdi geçen gün uslu durursam bana tatlı yedireceğine.. Rejimdeyim, doğru dürüst birşey yiyemiyorum. Deliriyorum. Bir çukulata için ölüyorum, iki fındık atınca ağzıma kendimi suçlu hissediyorum. Ama sağolsun Halil geçen gün beni Schlotzsky's'e tatlı yemeğe götürdü. Daha doğrusu benim canım Özsüt'ten keşkül üzerine kaymaklı dondurma istiyordu yanında demli çay ile ama, Özsüt'te keşkül olmayınca ben de onu Schlotzsky's yemeğe ikna ettim.

Çoğunuz bilir, Schlotzsky's'in Kek's adında bir "alt markası" var. Bu marka, zincirin Türkiye'deki tüm tatlılarını yapıyor. İnanılmaz güzel cheese cake'ler yapıyorlar. Hatırlıyorum daha Starbuck's falan Türkiye'ye gelmeden önce, ben de lisedeyken, canımız deli gibi çilekli cheese cake ister, koşa koşa İstiklal'deki Schlotzsky's'e giderdik. Şimdi bana "Nerede var ki İstiklal'de Schlotzsky's?" diyeceksiniz.. Vardı vardı... Şimdiki Koska'nın yerinde, Galatasaray'dan Odakule'ye giderken sağda.. İşte o zamanlardan bir bağım vardır bu adamların tatlıları ile. ..

Birkaç sene önce Metrocity'deki Schlotzsky's gittiğimde, yemeklerin yanında zorla verdikleri indirim kuponu üzerinde adını okuduğumda tanıştım Kek's ismi ile. Hemen çayını, tatlısını denedim tabii. Midemde yer etti hemen Kek's ismi.

Efendim gelelim ödül olarak yediğim Kek's tatlısına... Beyaz çukulatalı profiterollü pasta..!! Sanıyorum bu tatlı yeni, yani en fazla 1 aylık falandır diye düşünüyorum. Ben vitrinde hiç görmemiştim. O sebepten görünce delirdim; ki ben profiterolden nefret ederim.. Beyaz çukulata ve tatlının görüntüsü "ye beni....!" diyordu sanki.. Halbuki hiç tatlı yemek gibi bir niyetim yoktu değil mi ? :))

Gördünüz gibi devasa bir prafiterol var karşımızda, öyle yapış yapış değil, baya bir derli toplu. Bıçak ile kesiyorsunuz, allahım içinde de antep fıstığı var. Profiterollerin içi krema yerine beyaz çukulata ile doldurulmuş.. Yiyorsunuzzz yiyorsunuzz dayanamıyorsunuz, durmadan yiyorsunuz.. Öyle güzel yani.. Yanına da benim gibi Jasmin+Orange karışımı çay alırsanız Bodum bardakta, oohhh, rejimin tadını çıkarabiliyorsunuz yani..

Bu arada Halil'in yediklerine de değinmeden edemeyeceğim; New York cheesecake. Ben cheesecake'in yumuş yumuş olanını pek sevmem, çok sert ve kurumuş olanından da haz etmem. İşte Kek's'in cheesecake'i aynen benim sevdiğim gibi, ne yumuşak ne sert. Kıvamı harika. Taptaze.. Üzerinde gereksiz çukulata sosu, böğürtlen reçeli falan yok. Yanında da özel harman çayı içti (ki bence bildiğimiz çaydan hiçbir farkı yoktu..?), sanıyorum ikisi güzel bir kombinasyon olmuştur.

Bu arada Bodum bardak çanak, french press almak isterseniz Schlotzsky's'de envai çeşidi mevcut. Fiyatları ne kadardır emin değilim ama orijinal oldukları kesin.

10 üzerinden 8.. Tatlı varsa ben de varım :)

Kek's - Schlotzsky's Capitol
Mahir İz Cd. Capitol AVM Zemin Kat No:31/A Altunizade İstanbul
Tel: hiçbir fikrim yok.
www.yemeksepeti.com 'dan sipariş verebilirsiniz..

2 Ekim 2008 Perşembe

Fan Fang - Capitol Altunizade

Çin yemeğini sevdiğimi biliyorsunuz. O sebepten İstanbul'daki tüm Çin restoranlarını ziyaret etmeye karar verdim. Sonra farkettim ki ilk Çin yemeğimi Cadde'deki Fan Fang'da yemişim.

Fan Fang'ın web sitesinde söylendiğine göre ilk restoranlarını Akmerkez'de açmışlar; 1996'da. Baya bir zaman olmuş yani. Ondan sonra ise Cadde'de açmışlar. Ben nedense hiç Akmerkez'deki Fan Fang'da yemek yemedim; bilemiyorum ya uzun zamandır Akmerkez'e gitmediğim için ya da vaktiyle Akmerkez'e her gidişimde hep Home Store'da ya da S Café'de yemek yediğim için.

Bir süre önce Capitol food court'ta Fan Fang ile karşılaşınca gerçekten de çok sevindim. Hamburger, döner, KFC yemekten insan bıkıyor, restorana da gidesi gelmiyor; o sebepten de restoranla fast-food arası bir yerde yemek yemek insanı mutlu ediyor.

Herşeyden önce, hem dış görünüşü hem de bulunduğu yer itibariyle Fan Fang'dan çok fazla birşey beklememek lazım. Alt tarafı bir alışveriş merkezinin yemek katının bir köşesinde ufacık bir "restoran" kırması açmışlar. Sadece her Çin yemeği yediğiniz yerde karşılaşmadığınız hijyeni burada bulabilirsiniz diyebilirim; bir de tabi ki lezzeti.

Fan Fang menüsündeki en sevdiğim yemek (?) buharda pişmiş ekmekleri, özellikle tavuklu olan o kadar güzel ki aperatif olarak değil de ana yemek olarak 5-6 tane yiyebilirim. Noodle'ları, etli ve tavuklu yemekleri, çorbaları oldukça lezzetli. Doyurucu da. Fiyatlara gelince, bence bu ayardaki bir "restoran"dan beklenmeyecek kadar pahalı bir yer.. Yani bir tabak sichuan neden 15,5 YTL'dir? Bi rtabak ana yemek, bir tabak noodle, bir de içecek alınca 30 lirayı kolayca geçiyorsunuz. Gören de sanki gerçek bir restoranda yemek yiyorsunuz sanacak. Bence Capitol'deki Fan Fang'ın fiyatlarının diğer Fan Fang'ların fiyatlarına göre yemeklerin daha ucuz olması gerekirdi. Yani gerekirse porselen tabakta değil de kağıt tabakta, karton kutularda versinler yemeği ama bi zahmet kendilerini Cadde'deki restoranları ile aynı noktada konumlandırmasınlar değil mi?

Acaba diyorum güzide İstanbul'umda gerçekten ucuza Çin yemeğe ne zaman yiyebileceğiz?? Hani şu karton kutularda alıp evinize götürdüğünüz, TV seyrederken karşısında yediğiniz Çin yemeklerinden. Ne zaman bu yemeklerin o kadar da "fancy" olmadığını anlayacağız bir anlasam.

Fast-food'dan sıkıldıysanız, Türk usülü, kebap kıvamında, lezzetli bir Çin yemeği yemek istiyorsanız; Fan Fang'ı deneyebilirsiniz. Ama beklentilerinizi yüksek tutmayın.

10 üzerinden zorla 5.

Fan FangCapitol Alışveriş Merkezi
Mahir İz Cad. Altunizade İstanbul
Tel: 0216 651 81 92 -93
http://www.fanfang.com.tr/

30 Eylül 2008 Salı

Çiya - Kadıköy Çarşı

Ben ki kebaptan anlarım, Çiya benim bile ligimin çok üstünde bana kalırsa..

Sanıyorum geçen kıştı, Halil'in iş arkadaşları ile gitmiştik ilk kez Çiya'ya. Bana bir tuhaf gelmişti Kadıköy Çarşısı'Nın içinde bir "lokantaya" gitmek ama, anlaşılan lokanta değilmiş gittiğimiz yer.
Çarşının içinde birden çok restoranı var Çiya'nın; bir tanesi ev yemeği yapıyor, diğer ikisi ise kebap işi ile ilgileniyor. Bizim gititğimiz iki katlı bir kebap salonuydu; girişte içli köfte, minik pideler, sıcak aperatiflerin bulunduğu bir büfenin yanında salata büfesi bulunuyor. Fakat yanlış anlamayın; öyle Pizza Hut'ta yediğiniz salatalardan değil; zeytinyağlı patlıcan dolmasından börülceye kadar birçok meze ve zeytinyağlı bulunuyor. seyretmek ile şölen gibi.

Benim canım bu büfedeki şeyleri deliler gibi denemek istediği için ben sadece çöp şiş siparişi verdim; Halil ise abugannuş istedi. Ve hemen alt kata inip mezelerden tabağıma doldurmaya koyuldum. Yoğurtlu Patlıcan, Kürt Köftesi, Zahter, Avrat Salatası, Murç, Dolma, Kör Köfte, Mahammara gibi bilimum antep (sanıyorum) mutfağının örneklerini tabağıma doldurdum. Kör Köfte inanılmaz değişikti, Zahter de. Neyse.. herşeyden birer tatlı kaşığı aldığım için sorun olmadı.. :) Bunun dışında birer fındık lahmacun (olmazsa olmaz), peynirli pide aldık oburluğumuza doymadığımız için.

Yemeğimizi ellerimizle yedikten sonra hesabı alana kadar ise garson bize, denememiz için iki şey bardak elma ve böğürtlen şerbeti getirdi. Hiç bilmediğim bu tadları denemek gerçekten de harikaydı.

Garsonların ilgisi, yayık ayranının tadı, kebapların acısının kıvamı ve mezelerin muhteşemliği ise beni benden aldı.

Gerçek bir kebap deneyimi yaşamak ve bunu da pahalı görünen ama aslında fabrikasyon iş yapan kebapçılarda aramak istemiyorsanız, bence bir yolunu bulun ve Kadıköy Çarşı'ya gidip Çiya'da yemek yiyin. Eminim beni anlayacaksınız.

www.ciya.com.tr (Web sitesi kesinlikle ziyaret edilmeli.Tam bir kültür bomardımanı yaşacaksınız)

Çiya Kebap

Caferağa Mah. Güneşlibahçe Sk. 48/B Kadıköy - İstanbul
Tel: (216) 336 30 13 - Faks: (216) 349 19 02

Çiya Kebap 2

Caferağa Mah. Güneşlibahçe Sk. No: 44 Kadıköy - İstanbul
Tel: (216) 418 51 15 - Faks: (216) 349 19 02

Çiya Sofrası

Caferağa Mah. Güneşlibahçe Sk. No:43 Kadıköy - İstanbul
Tel: (216) 330 31 90 - Faks: (216) 349 19 02

29 Eylül 2008 Pazartesi

Marmara Pastanesi - Feneryolu Kadıköy

Beykoz'a taşınmadan önce Feneryolu'nda otururduk. O nedenle de "mahalle" ne demek çok iyi bilirim; ekmeğimizi fırından alırdık, domatesimizi manavdan, leblebi yeni kavrulmuş olurdu kuruyemişçide, gazetemizi getirecek kapımız olmadı hiç. Bunun için de tüm mahalle tanırdı beni. Sabahları pijamamın üzerine kırmızı paltomu giyer badi badi bakkal çakkal gezerdim..

Geçenlerde kız kardeşim Aysu ile de yad ettik eski günleri. Farkettik ki bazı tadlar hala damağımızda. Ama bu tadlar çok güzel olduğu için değil, sadece bizim için çok güzel şeyler ifade ettiği için. Örneğin, küçükken yediğim şemsiye çukulataların binbir kat daha güzli truffle'lar yiyorum ama ne zaman bir yerde şemsiye çukulata ile karşılaşsam almadan edemiyorum. Ya da Mabel sakız; artık Neo bilmemne sakızlar yaptılar, çiğnerken içinde sular patlıyor, ama ben yine de Mabel sakızın kayışvari tadını hiçbirşeye değişmem.

İşte Marmara Pastanesi o zamanlardan kalan bir tad benim için. Onun için de çok değerli.

Hatırlarım; bir 10 dk kadar yürürdüm Marmara Pastanesi'ne gidebilmek için. Muhteşem "pizza"ları (hani pastane hamurundan yapılan domatesli, sosisli pizzalar vardır ya), tadından yenmeyecek pastaları vardı. Hatta hatırladığım kadarıyla ilk Marmara Pastanesi'nde görmüştüm beyaz çukulatalı pastayı. Belki de beyaz çukulatayı. Ufacık bir pastayı, dilim dilim kestikleri beyaz çukulata ile süslemişlerdi. Alamamıştım, pahalıydı. ..

Birkaç hafta önce, tam da Ramazan ayı gelmeden son pazar günü, Halil ile kahvaltı etmeye gittik Marmara Pastanesi'ne. Biliyorum, kahvaltı için o kadar da uygun bir yer değil. Zaten kahvaltı tabakları falan da yok. Ama benim için o kadar çok şey ifade ediyordu ki pastane, tadına doyum olmadı gerçekten de.

Neler yediğimize gelince, jambonlu kaşarlı poğaça (pek sevmedim, tavuk jambonmuş, bize söylememişlerdi), pizza ( yorumsuz :)) ), su böreği, birkaç çeşit de çukulatalı eklerle pasta arası tatlı. Tatlı yemeden duramam biliyorsunuz. Hepsinden öyle keyif aldım ki şaşarsınız. Hele bir de, fabrikasyona dönmemiş demleme çaylarımı güpür güpür içince midem bayram etti.

Tel: 0216 567 8557
Marmara Üniversitesi Göztepe Kampüsü Karşısı

12 Eylül 2008 Cuma

ARANAN KÖFTECİ- Ayvalık/Balıkesir


20 senedir her yaz Ayvalığa gidiyorum. Rakı-Balık , egenin muhteşem mezeleri ve enfes zeytinyağıyla gurmeler için başlıbaşına bir cennet, benim içinde tabii =). Sanılanın aksine bu saydıklarımın dışında meşhur bir özelliği daha var. Ayvalık’ın içindeki halde Esat Özağra’nın sahibi olduğu Aranan Köfteci’de isminin hakkını vererek ilk ziyaret ettiklerim arasında yer alıyor her gidişimde.

Gelenlerin güleryüzlü garsonlar hatta bazen bizzat Esat Usta tarafından karşılandığı bu küçük ama güzel restoranda her yaştan insana rastlayabilirsiniz. Ayvalıklılar çorba içmeye gelirken buranın methini duymuş yazlıkçılar muhteşem köftelerin tadına bakmaya geliyor.

Menü çok çeşitli değil, Izgara Köfte, kendi zeytinyağlarıyla ( Bu bence ayrı bir yazı konusu olmalı) hazırlanmış piyaz, yoğurt, pilav, cacık, kurufasulyeden oluşuyor. Ben şu ana kadar hepsini denedim ama bu yazıya konu olacak olan tabiiki favorim olan ızgara köfte.

Izgara köfteler porsiyon açısından gayet doyurucu ama öyle lezzetliler ki ilave yaptırmamak hata olur diye düşnüyorum. Köfte yapımı kolay bir yemek olmasına rağmen kişisel fikrim güzel yapan yerlerin çok olmadığı. Aranan Köfteci’de köfteler ızgara köfteye yakışır hafiflikte, baharatı tuzu tam yerinde. Servis yapılırken yanına közlenmiş biber , yeşillik ve domates konuluyor. Benim dışarıda yemek yerken özellikle en dikkat ettiğim bu yeşilliklerin tazeliği, burada herşey taptaze sunuluyor.


Gelelim, tadabileceğiniz en lezzetli zeytinyağıyla servis edilen piyaza. Bildiğimiz piyazı güzelleştiren bu zeytinyağı kesinlikle. Açık yeşil rengini görür görmez muhteşem aromaya sahip olduğunu anlaşılıyor. Meraklı olanlar Esat Usta’dan zeytinyağı ve zeytin alabiliyor.

Herkes tercih etmesede köfte ve piyazın yanına yoğurt almanızı da tavsiye ederim. Öyle taze ve öyle hafifki denediğinize pişman olmayacaksınız.

Dediğim gibi menüdeki diğer yemekleri de denedim hepsi gayet başarılı. Mekan ufak ama hem içerde hemde dışarda beklemeden yer bulabilirsiniz tabii günlerden Cumartesi değilse.

Benden 10 üzerinden 9.

Ayvalık’a yolu düşenlere şiddetle tavsiye edilir.


Adres: Aranan Köfteci- Esat Özağra
Belediye Sebze Hali Ayvalık
Tel: 0266 312 17 86

7 Eylül 2008 Pazar

İst Cafe - İstiklal Caddesi Beyoğlu

İftarlar başladı. Ben de uzun zamandır görüşemediğim bilimum arkadaşım ile iftar yemeklerinde görüşebiliyorum. Bu haftasonu lisanstan sınıf arkadaşlarım ile İst Cafe'de çok güzel bir iftar yaptık. Bundan önce de birkaç kez İst Cafe'ye gitmişliğim,çok güzel pizzalar ve makarnalar yemişliğim vardır ama bu cumartesi yediğim iftar yemeğinin tadı damağımda kaldı inanın.
Gidenler bilirler, İst Cafe, İstiklal Caddesi'nin üzerinde, Taksim'den Galatasaray'a giderken Fransız Konsolosluğu'nu geçtikten az sonra sağda. Girişinden mekanın ufak bir yer olduğu sanılsa da aslında İst Cafe'nin yandaki sokağa da bakan bir "vitrini" var, içerisi labirent gibi, her köşede masalar var. Ve hatta bu haftasonu gördüm ki ikinci bir katı da varmış. Biraz sıcak olsa da (klimalar bozukmuş) güzel bir masa ayırmışlar 15 kişilik grubumuza. Birçok yeni restoranda olduğu gibi İst'te de mutfak, camekanla ayrılmış ve içerisini seyredebiliyorsunuz. Garsonlar inanılmaz candan, koşuşturup duruyorlar. (Dolayısıyla da bizden güzel bir bahşiş kopardılar:) )

Neler yediğimize gelince... İst'de Ramazan boyunca haftanın yedi gününe özel yedi menü oluşturulmuş; bizim yediğimiz cumartesi menüsünde çorba (süzme mercimek), ana yemek (beğendili kebap), salata, iftariyelik (hurma, peynir, zeynin.. vs), sigara böreği, tatlı ve çay vardı. Bir de sınırsız soğuk su. Yemekler gerçekten de harikaydı. Tadları o kadar güzeldi ki beğendili kebabı ekmekle sıyırmak falan istedim (ki hiç adetim değildir!?). Dahası tüm bunlara ne kadar verdik?? : fiks 17,50 YTL. Şookk! Yok dedim, inanamadım ama gerçekten de bu kadar ucuz. Tatlı olarak verdikleri şekerpare herkese yetmeyince aramızdan bazılarına güllaç, bazılarına puding vari bir tatlı verdiler. Eh.. Bu da aramızda anlamazlığa sebep oldu tabii ki. Neyse ki Halil benimle güllacını paylaştı.

Ama bence asıl güzellik garsonun canla başla bize yemek yetiştirmeye çalışması ve bunları yaparken bir kez üflemeden ve falso yapmadan uğraşmasıydı. Takdir ettim.

Bence İst 10 üzerinden 8,5 alır.(Rivayete göre muhteşem brunch masaları da varmış. Ramazan sonrası denemeye karar verdim.)

P.S. : Lütfen kusura bakmayın,oburluktan (ve tabii ki sohbetin tadından) kendi yediğim yemeklerin fotoğrafını çekemedim; bu sebepten internet sitesinden aldığım fotoğrafları sizerle paylaşıyorum. Bir kez daha gittiğimde söz çektiğim resimleri ekleyeceğim.

İst Cafe
Adres : İstiklal Cad. No:10/12 Beyoğlu İstanbul
Tel: 0212 251 79 44 - 45
Fax: 0212 251 79 45
Paket Servic : 0212 251 79 51
www.istcafe.com

29 Temmuz 2008 Salı

Kemal'in Yeri - Moda Kadıköy


Bugün size birçoğunuzun, birçoğunuzun anne ve babalarının, birçoğunuzun dedeleri ve ninelerinin yakından bildiği; İstanbul anadolu yakasında büyümüş, İstanbul'un (nispeten) yerlisi olan herkesin tanıdığı, bildiği bir yeri anlatmayı düşünüyorum. Daha doğrusu oradan kendi anladıklarımı size aktarmayı... Çünkü dediğim gibi herkes tanıyordur Kemal'in Yeri'ni.
Çocukluğumdan aklımda kalan TRT cümleciklerinden biri "Barış Manço Moda 81300 İstanbul". Yanlış mı hatırlıyorum yoksa??


Küçükken Feneryolu'nda otururduk. Kuyubaşı'nda. Küçük bi rmüstakil evimiz vardı. Sonradan baktık ki son müstakil ev bizimdi. Taşınmak gerekti, oraya yepyeni, süperlüks bir apartman yapmak gerekliydi; yaptırdık. Bir bahçemiz vardı; bir kısmında domates yetiştirirdik (hep çürük çarık eciş bücüş olurlardı ama..), bir çardağımız vardı, eski çardaklardan, beyaz demirden. Kadıköy'e yürüyerek giderdik, Cadde'nin adı Bağdat Caddesi'ydi. Kristal vardı; Kral ve Ben vardı.. Neyse... bunlar farklı mevzular..


Kemal'in yeri, içindeki plastik sandalyeleri, zeminin kaplandığı yeşil halısı, 70'lerden kalan plastik yuvarlık lambaları, pis tuvalete, tuhaf garsonları ile bana çocukluğumu hatırlatıyor. Şimdilerde çok daha kaliteli yerler var çayını yudumlayabileceğin, boğaza nazır dinlenebileceğin, sevgiline sarılabileceğin. Ama yüzümde aynı gülümsemeyi yaratmıyor nedense..


Kemal'in yeri bir çay bahçesinden ziyade bir kameriye. Girişi Moda'daki diğer çay bahçelerinden biraz daha farklı; öyle dışarıya çok açık değil. Ağaçların üzerine oturulmuş gibi geliyor insana; özellikle de deniz tarafındaki 4'lü masalarda oturduysanız.Üzerine mermerden plaka konmuş masalarda, eski tip toz şekerliklerden var. Bir de kül tablası. İlginçtir ki tatlılar, kurabiyeler, poğaçalar Beyaz Fırın'dan geliyor. Bir keresinde kruvasan yemiştim, sağolsun garsonlar kaşar peynir koyup içine tost makinasında basmışlardı. Şaşırmıştım; öncelikle böylesi bir hizmet verdiklerine, sonra da o güzelim kruvasanı mahvettiklerine..


Haftasonları denizden yana bakan masalarda yer bulmak hiç kolay değil. Sanıyorum büyük gruplar halinde gelen teyzeler vardiyalı halde çalışıp sabah tuttukları masayı akşama kadar bırakmıyorlar. Belki de günlerini orda yapıyorlar. Bilemedim şimdi.. ?! Haftaiçi ise nispeten daha kolay. Şahsen ben hayatımda (geçenlerdeki gidişime kadar) kenardaki bir masaya oturamamıştım. Bu sefer de garsonun sayesinde oldu aslında; bizim siparişleri emr-i vaki yaparak henüz boşalan bir masaya yerleştirdi ki otomatik olarak biz de deniz kenarına terfi ettik.

Efendim peki siparişlerim neydi?? Tabii ki de ne isimlerini ne de makalarını hatırlamıyorum. Bir tiramisu sipariş ettim, dondurmalı tiramisu olarak adı geçiyordu. Gelince de şaşırdım, çünkü tiramisum değişik bir paket içinde geldi, kasenin kapağını kasenin altına "ayak" olarak koymak mümkün. Tabii ki ben bunu sipariş gelince anlamadım; kase ile cebelleştiğimi gören garson bir "el attı" ve huuupp, alengirli bir hale geldi dondurmalı tiramisum. Tadı ise haariikaydı. Ama yanında içtiğim ince belli bardaktaki demlenmiş çayın üzerine yoktu.

Hasılı.. Bir haftasonu kesinlikle Moda'ya gidin, Ali Usta'dan dondurma alın kağıt helva arasında, sonra da badi badi yürüyün Kemal'e gelin, bir güzel çay için yer varsa. Moda'dan doğru denize bakın, eskileri yad edin.. Benden söylemesi, o çayın tadını unutmayacaksınız..

Kemal'in yerine puan vermiyorum. Haddime değil.. :))

24 Temmuz 2008 Perşembe

Çin Büfe - İstiklal Caddesi Beyoğlu

Uzakdoğu mutfağını çok severim. İstanbul'daki çin yemeği satan neredeyse her yere gitmişimdir. Sıklıkla da kendimi kazık yiyor gibi hissetmişimdir. Çünkü yurtdışında çin yemeği ucuzdur, eve giderken alınır, hatta eve getirtilir, karton tabakların içinde oldukça ilkel bir şekilde yenir. Bizde ise her ne hikmetse çin yemeği yemek olaydır; kağıt tabaktan ziyade porselenlerde yenir. Son birkaç sende Fang Fang gibi fast food zincirleri ile çin yemeği alışveriş merkezlerine girmeye bağladı. Birazcık da ucuzladı. Öğlen açık büfeleri ortaya çıktı. Fakat bunlar da iticilik düzeyinde pis.

Bir süredir, daha doğrusu senelerdir, bir arkadaşım Çin Büfe'den bahsediyordu. Ben de "gidicem, gitmeliyim.." gibisinden düşünüp duruyordum. Kısmet bu güneymiş.
Çin Büfe, Galatasaray'da, Taksim'den liseye gelirken soldaki son sokakta. Hani Galatasaray Hamamı'na giden sokağın üzerinde. Girince, birkaç adım sonra sağda görüyorsunuz. Daha doğrusu kapısının üzerinden "Tangram" resmini görüyorsunuz, kapıyı arıyorsunuz ve zor da olsa buluyorsunuz. Girişte solda ustalar var ve yemeği orada yapıyorlar. Uzunca bir koridor ve koridorun sonunda da 3 e 5 metre bir odaya geliyorsunuz. Masalara oturuyorsunuz. İçerisi şaşırtıcı derecede ferah, sevimli, temiz. Garsonlar eğlenceli, genç, yeteri kadar da eğitimli. Bu sürprizlerden sonra menüyü alıyorsunuz ve yine şaşırıyorsunuz; fiyatlar oldukça uygun. Öyle Chinese in Town'a gitmişcesine deliler gibi paralar vermiyorsunuz noodle'a. Sonra yemekler gelince bir şok daha; yemekler çok lezzetli ve doyurucu. Ayrıca temiz. Kapının girişindeki %100 çinli ustalar (ki ben bolca kebapçıdan bozma çin yemeği pişiricisi (?) gördüm) çok temiz çalışıyorlar ve insanı mutlu ediyorlar.
Ambiansta sinirimi bozan yegane şey arkaya yerleştirilmiş klimanın kıpkırmızıya boyanmış olması. Kuvvetle muhtemel ortama uysun, masalarla bir bütün oluştursun falan filan istenmiştir fakat, neden bu kadar kırmızı?

Kazık yemeden temiz bir çin yemeği yemek istiyorsanız, tıka basa doymak istiyorsanız Çin Büfe'ye kesinlikle gitmelisiniz. Susamlı kızarmış tavuk gibi bir entrée'leri var. Onu da denemelisiniz.

Ayrıca yakın zamanda Maslak'ta da bir şube açmışlar. Bununla gönlümü gerçekten de çaldırlar. Eminim evlere servisleri de harikadır.

10 üzerinden 8.

http://www.cinbufe.com/
Adres: Kuloğlu mahallesi turnacıbaşı sokak no:6 Beyoğlu / İstanbul
Tel: (0212) 251 87 02 pbx

23 Temmuz 2008 Çarşamba

Hıdiv Kasrı - Çubuklu Beykoz

Hıdiv Kasrı, Çubuklu'da, 270 dönüm bahçeye sahip bir "saray". 1800'lü yılların sonlarından itibaren, Osmanlı İmparatorluğu'nun Mısır valilerine "hıdiv" ünvanı verilmeye başlamış. Eh, valilerin Mısır'dan İstanbul'a geldiklerinde Topkapı Sarayı'nda bir odada kalmaları beklenemez tabii ki; hemen ilk Hıdiv Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya Kahire'deki sarayını aratmayacak bir Kasır hazırlanır. Kendileri de buraya yerleşir.


Şimdi Hıdiv Kasrı Beltur işletmeciliğinde. Beltur, işlettiği restoran ve kafeteryaları gruplandırmış sanıyorum; köşklerde farklı menüler sunarken, diğer restoran ve kafelerinde daha basit menüler sunuyor. Gel gör ki hizmet kalitesi aynı. Yani siz kendinizi Osmanlı saray mutfağında hissederken hoopp karşınıza garson Ahmet çıkıyor ve tüm hayallerinizi, ensenizden uzanıp gözünüzün önünden çekerek aldığı, hem de daha bitirmediğiniz yemek tabağı ile mahvediyor. Herşeye rağmen Hıdiv Kasrı'nı, belki evime yakın olduğu için, belki oldukça geniş ve yeşil bir alana yayıldığı için, belki de "bir nebze daha" kaliteli müşteriler ziyaret ettiği için nispeten daha çok severim.


Hıdiv Kasrı'nın otoparkına girdikten sonra (ki ücret alınıyor) ufak bir patikadan, yeşillikler, ağaçlar ve (nedenini anlayamadığım bir şekilde milyonlarca para dökülerek dikilmiş) rengarenk çiçekler arasından yürüyorsunuz. Solda "kameriye" gibi bir yapı var; burada nostaljik, dökme sandalyelerde oturuyor, çayınızı içiyor, tatlınızı yiyor ufak tefek, patates kızartması, sosis tava gibi atıştırmalıklar yiyebiliyorsunuz.


Sanıyorum eskiden bir de nargile içilen bir "otağ" vardı bahçede, pislik yuvası gibiydi. Allahtan kaldırmışlar, ya da ben göremedim?


Kameriyeyi biraz geçtikten sonra Hıdiv'in kapısındna giriyorsunuz. Oldukça güzel döşenmiş, küçük bir Osmanlı sarayı burası. Bir ön bahçesi var (genellikle düğünlerde kullanılan), bir orta salonu var (haftasonları açık büfe kahvaltının bulunduğu), bir arka salonu var (boğaza ve ormana doğru bakan), bir de bu arka salondan çıkılan oldukça geniş bir teras var. Sanıyorum en keyifli masalar arka terasta bulunuyor. Gel gör ki ne hikmetse, arka terasın önündeki yeşilikler kaldırılmış, mermerler kırık dökük, eski masalar bahçeye yığılmış. Bir de yavru kedi peydah olmuş ki Türk uyuzluğunu ortaya koyuyor. Yemek yerken ayağınıza sürünüyor falan filan. (Lütfen yanlış anlaşılmasın, kedi , köpek, kuş; her türlü hayvanı çok severim. Hatta evimde bakıyorum da. Ama yemek yerken, yediğim her lokmanın hesabını yapan hayvanlar moralimi bozuyor??)


Neyse, asıl mevzu neler yediğimiz. Ben adını her zamanki gibi hatırlamadığım, kayısı ve fıstıklı mantarlı et sote altına beğendili bir kebap yedim. Güzel bir tabakta, güzel ülkemin güzel garsonları, burnumun önünden tabağı geçirerek servis yaptı çok şükür. Annem bir deli patlıcan içine dolmalı kebap gibi birşey yedi. Babam da büyük beklentiler ile bir makarna getirtti ki evde yapardım. Hasılı; en güzel yemek yine benim yemeğimdi. Yediğim kızarmış dondurma da (adını hatırlıyorum, hayret!?) başka yerlerde yediğim kızarmış dondurmalardan çok farklıydı; hafif ve çok güzeldi.


Eğer Osmanlı mutfağını seviyorsanız ve Türk tipi garson modelinden sıkılmıyorsanız o zaman Hıdiv Kasrı'nın bir kez denemelisiniz bence.
10 üzerinden 6,5.


Adres: Çubuklı Korusu Çubuklu Yolu No:32 Beykoz İstanbul
Tel : 0216 413 92 53 - 0216 413 96 64 - 0216 425 06 03 - 0216 425 06 04
Fax: 0216 413 96 99

16 Temmuz 2008 Çarşamba

Popeyes - M1 Meydan AVM - Ümraniye

Dün yine M1'deydim. Kung Fu Panda'yı seyretmeden önce birşeyler yemek için food court'a gittim. Canım da tavuk çekti. KFC'ye rakip olmak için Türkiye'ye gelen Amerikan menşeili Popeyes'da yiyeyim dedim. Başıma gelenleri anlatayım da bu sefer puanı siz verin..

Sipariş vermek için yaklaşınca ilk farkettiğim şey, yandaki Köfteci Ramiz'de en az 10 kişilik kuyruk varken Popeyes'ın önünde kimselerin olmaması idi. Dedim "Ne ala.." ve sipariş vermek istediğimi söyledim. 2 kez. Çünkü ilkinde kasadaki arkadaşlar çok meşgul oldukları için beni duyamadılar. Golden but adında bir ürünleri varmış anlaşılan; normal buttan daha tombul sanırım. Görmek nasip olmadığı için afaki konuşuyorum. Dedim "Golden but menü var mı?" ; kibarca "Yok efendim" dediler. "Yanına patates kızartması ve içecek alsam normal iki parçalı menüden daha mı pahalı olur dedim?" ; kibarca "Evet efendim dediler". "Olsun ben golden but istiyorum" dedim ; "Yalnız çok az beklemeniz gerekir" dediler ; "Ne kadar?" dedim; kibarca "11dk kadar" dediler"; "İyi o zmn ben iki parça tavuk menü rica edeyim" dedim "fakat iki parça da but olsun"; kibarca "O olmaz" dediler, "Neden?" dedim, bir yandan bana daha siparişini vermediğim menüyü hazırlarken soruma cevap veremediler, ben de bir kez daha "Neden?" dedim, bu sırada arkadaşın yanına supervisor'ı geldi; "Söylesene neden iki but olmuyor" dedi, o da kibarca "Şirket politikası" dedi; ben de kibarca "Teşekkür ederim; ben sanırım bugün köfte yiyeceğim" diyerek yandaki uzuuuun Köfteci Ramiz kuyruğuna girdim. Köftelerimi de afiyetle yedim.

Kıssadan hisse..
Müşteri kazanmak zor; kaybetmek çok kolay. 1 but ile beni kaybettiler, köfte yemeye zorladılar. Büyük konuşmayayım ama bundan sonra da biraz zor Popeyes'a giderim. Böylesi müşteri ilişkileri kurmaya devam ederlerse de zaten kapanır giderler.

Ne puan veriyorum. Ne de resimlerini koyuyorum. Boykot ediyorum!!

14 Temmuz 2008 Pazartesi

Le Pain Quotidien - Kanyon AVM - Levent

İnternet sitelerinde söylediklerine göre LPQ toplam 10 ülkede yer almakta; Belçika meşeili zincir ilk kafesini 1997''de Bruxelles'de açmış. Şef Alain Courmot, (Türkiye'de Shaya gibi) büyük gruplara franchise hakkı verirken kontrolü elden bırakmıyor ve mağazaların birbirine benzemesi ile bizzat ilgileniyor.


Le Pain Quotidien'i ilk kez Kanyon'da açtıkları restoran-kafelerinde denedim. Beklediğimden farklıydı; tahta, uzun masalar, kulpsuz fincanlar ve muhteşem tatlılar beni şaşırtmıştı. Şimdilerde İstinye Park'a da bir tane açmışlar. Gezmek daha nasip olmadı.

İstanbul'da LPQ'i denedikten sonra Nice'de karşıma çıkınca kafe, ilgimi çekti ve burayı da denemek istedim. Fakat bu sefer daha çok şaşırdım. Çünkü bardaklar kirli ve eskiydi, garsonlar suratsız ve umursamazdı (Fransız garsonların birçoğu suratsız ve soğuktur fakat burada ortalamın çok üzerinde bir suratsızlık vardı). Türk olduğumuzu görünce şaşırıp internette gördükleri "teknolojik ve lüks" Kanyon AVM'de neden LPQ olduğunu anlamadıklarını söylediler. Sanıyorum yeni bir Starbuck's durumu ile karşı karşıyaydık; bir markayı yabancı diye olduğundan, olabileceğinden çok daha yüksek bir şekilde konumlandırıyorduk. Her neyse..

Kanyon'daki LPQ Sıcak, büyük ihtimalle masanızı başka birileri ile paylaştığınız, küçük, ferah bir mekan. Yaz aylarında pencere önlerine birer tahta masa atıp hacmi büyütüyorlar. LPQ'de bçyle kapsamlı bir yemek yemek imkansız; salata, panini, tatlı gibi yan yemeklerden oluşan bir menüleri var. Yemeklerin tadları da alışılmışın dışında; hafif ve akdeniz kokuyor. Deniz mahsülleri, füme etler en çok kullanılan malzemeler. Ben inanın ne yediğimi hatırlamıyorum, hatta birlikte yemeğe gittiğim kardeşelerimin de neler yediğini anımsayamıyorum. İsimlerini not almam gerekirdi sanırım. Fakat LPQ'de en çok sevdiğim içecek taze nane çayı. Bitki çaylarını sevenlere tavsiye derim; tahta bir havanda ezdikleri taze naneleri kısa süreliğine demliyor ve size "kulpsuz bardakları"nda getiriyorlar. Bunun dışında da tartları, turtaları, ekmekleri, kısacası her türlü pastane ürünleri harika; yedikçe buram buram kokan ve insanı mutlu eden tereyağı kokuları oldukça cezbedici.

LPQ'e 10 üzerinden 6 verebilirm. Keşke birkaç çeşit de yemek olsa menülerinde de arzu edildiğinde o güzel tatlıları yemek üzerine yiyebilsek. Aksi takdirde LPQ ancak bir "ikinci mekan" olabiliyor.

Kanyon - Le Pain Quotidien by Alain Coumont Büyükdere Cd. Levent Kanyon Alışveriş Merkezi No :185 Giriş Katı Mğz No:140 B 1.Levent 0 212 353 06 77
www.lepainquotidien.com
http://shaya.com.tr/Markalar.aspx?markaID=17

10 Temmuz 2008 Perşembe

Tappa İtaliana - Meydan M1 AVM - Ümraniye

Gidenler bilirler, 2005 yılında açılan İKEA, Ümraniye'de temtekil bir şekilde duruyordu. Aradan 2 sene geçti, İkea'nın etrafını bilimum şeylerle doldurmaya karar verdiler. Şahsen, alışveriş merkezinin yapılacağı yerin Ümraniye olması sebebiyle, Ümraniye Carrefour'un ötesine geçemeyeceğine inanıyordum. Ama durum beklediğim gibi olmadı.

M1 Meydan Alışveriş Merkezi'nin her şeyden önce mimarisi şaşırtıcı. Son zamanlarda, özellikle de Kanyon ve İstinyepark ile başlayan "açık alışveriş merkezi" trendine M1 de uymuş. Mazağalar kendi kendilerine açık bir alanda bulunuyorlar, food-court camekan ile kapatılmış. Bunun dışında da birkaç tane "fancy" restoran var. Num Num, Go Mongo bunların birkaçı. Genellikle bu restoranlar ağzına kadar dolu oluyor; özellikle de haftaiçi öğlen saatlerinde, iş çıkışı veya haftasonları. Restoran ve mağazaların hedef kitlesi de oldukça yüksek.

M1'de bir de İtalyan restoranı var. O da benim şimdi size anlatmayı planladığım Tappa İtaliana.
Tappa İtaliana, food court'un yanında, dışı camekanla kapatılmış, küçük, sevimli bir italyan restoranı. Birkaç 4 - 8 kişilik yuvarlak masanın dışında (ki üstlerinde Roma / Milano metrosunun çizimleri var) diğer masalar restoranı çepeçevre saran koltukların önüne çekilmiş. Zaten son zamanlarda birçok restoran müşterilerini bu şekilde yerleştiriyor. İçerisi daha ziyade beyaz.
Daha ilginci, tuvalete girmek istediğinizde kalın kırmızı kadife bir perdenin arkasına geçiyorsunuz.

Yemekler klasik italyan yemekleri. Çok fazla, dallanıp budaklanmış yemek çeşitleri yok. Onun yerine herkesin alışık olduğu; deniz mahsülleri, pizzalar, risottolar ve ana yemekler bulunuyor. Yani klasik italyan yemekleri. Tabii ki bunların yanında da italyan şarapları içilebiliyor.
Ben Tappa İtaliana'da uzun zamandır birçok yerde denediğim ama tadını hiç de beğenmediğim "porchini risotto"yu denedim. Yanında da bir kadeh kırmızı italyan şarapı içtim. O kadar beğendim ki tabağı, yemekten önce verdikleri zeytinli ekmekle sıyırmak ve parmaklarımı da yanında yemek istedim.
Ayrıca garsonların kibarlığı ve sevecenliği de beni çok memnun etti.

Tappa İtaliana'ya 10 üzerinden 7 verebilirim. Kırdığım notlar ise ambiyans sebebiyle. Sanıyorum notunu yükseltmek için birkaç kez daha gidip yemeklerini denemem gerekecek.

http://www.tappa.com.tr/
adres: Meydan Alışveriş Merkezi No:28 Ümraniye İstanbul
tel : 0216 499 09 62

26 Haziran 2008 Perşembe

İstanbul Modern - Karaköy

İstanbul'daki en güzel restoranlardan bir tanesi bence İstanbul Modern. Biliyorum belki biraz ayıp bir müzeye sadece yemek yemek için gidilmesi ama, öylesine güzel bir yerde, öylesine güzel yemekleri var ki.

Tophane'nin hemen yanından otoparkına girilebiliyor İstanbul Modern'in. Yürüyerek de buradan ulaşım sağlanıyor. Bana kalırsa bilmeyenler için bulması hiç de kolay değil, işaretlendirme pek net değil. Sadece kırmızı bir dikdörtgen plazma var üzerinde müzenin isminin yazdığı. Güvenlikten geçtikten sonra dilerseniz soldan restorana direkt çıkabiliyorsunuz. Ya da önce, değişen sergileri gezmek isterseniz sağdaki kırmızı parkurdan geçerek kendinizi müzede bulabiliyorsunuz. Restorana müzenin içinden de geçiş var.

Kafe aslında küçük bir kafe, dışarıda 10 tane kadar masası var, en fazla 50 kişi alır içerisi ise en fazla 100 kişiliktir. Öğlen veya akşam saatlerinde yemek yemek istiyorsanız eğer en akıllıcası rezervasyon yapmak bana kalırsa. Çünkü şaşırtıcı saatlerde şaşırtıcı derecede yoğun olabiliyor restoran.

Garsonlar kibar, nazik, yardımsever. Akşam ve öğlen olarak ikiye ayrılabilen menüleri ise harika. Şarapları muhteşem. Ben boğaza nazır masamıza oturduktan hemen sonra güzel bir şili şarabı ile külbastı yerken Halil ise roka ve parmesanlı "robespierre" yedi. Yemekler görsel açıdan harikaydı, tadlarına ise söylenecek tek bir kelime yoktu.

Derken.. Şans eseri bir transatlantik yanaştı iskeleye. Denizcilik lisesinden küçük çocuklar, mehteran derken tam anlamıyla bir cümbüş yaşandı. Bizim için de sürpriz oldu bu. 1 saatlik yemeğimiz bu nedenle 2 saate çıktı, gösteriyi izleyelim derken. Havanın berraklığı ise cabası.

İstanbul Modern benim 10 üzerinden 9,8 verebileceğim bir mekan. Neden? Çünkü bazen yer bulmak çok zor oluyor.


Adres: Meclis-i Mebusan Cad. Liman İşletmeleri
Sahası Antrepo No:4 Karaköy - İSTANBUL
Tel: 0212 292 26 12

7 Haziran 2008 Cumartesi

Cafe Suffle - Moda

Cafe Suffle Moda Kadıköy'de çok şık ve hoş bir resto. Değişik isimli çorbalarından kendi ürünleri olan ekmeklerine, yedi tuzlu on iki tatlı sufle seçeneğinden sandviçlerine salatalarına et ve tavuk çeşitlerine makarnalarına kadar her şeyi çok leziz. Hatta cumartesi pazar sundukları sınırsız çay veya kahve yanında kahvaltı tabağı ve istediğiniz bir çeşit yumurtadan oluşan kahvaltısıyla dahi. Ayrıcan ana yemeklerinin aşağı yukarı yarısının yanında tuzlu sufle de servis ediliyor. Küçük bahçesinden tuzluklarına (ki tuzlukları gerçekten çok şeker) dizaynına ve yerine kadar her şeyi ilgi çekici.
Tek kusuru varki biraz pahalıca. Ancak tabii iyi bir servis ve leziz bir yemek istiyorsanız gidebileceğiniz bir mekan.
Ben de daha bu hafta gittim ve tavuklu fettucine alfredo yanında tulum peynirli ve dereotlu tuzlu sufle ardından da yanında krema ve oudra şekeri ile servis edilen siyah çikolatalı dev bir tatlı sufle yedim. Bir dahaki amuffacım ise diğer 11 çeşitten birini daha denemek. Vazgeçemediğim siyah çikolatalı sufle olduğundan duramadım açıkçası. Çikolatalı dışında sufle mi olur demeyin; siyah çikolatalı dışında beyaz çikolatalı, çilekli, şeftalili, ananaslı, tarçın ve kahveli, bademli, franbuazlı, elmalı, portakallıimuzlu çeşitleri var ve eminim hepsi de mükemmeldir. Bunun dışında da patlıcanlı, mantarlı, peynirli, ıspanaklı, brokolili, somonluve de benim tattığım tulum peynirli ve dereotlu tuzlu sufle seçenekleri var.
Ayrıca boşnak usulü türk kahveleri de var. Hepsini tatmanızı, kesinlikle Cafe Suffle'ye bir uğramanızı tavsiye ederim.

http://www.cafesuffle.com/
Cafe Suffle'ye 09:30 - 23:30 arası hergün 216-450-4447 no'lu telefondan ulaşabilir ve rezervasyon yaptırabilirsiniz.


Bence 10 üzerinden 8 alır. :>

15 Mayıs 2008 Perşembe

Poke Poka's Day at Victor Levi

Hayatında ilk defa blog yazısı yazan birinin;ilk yazısında çok özel biriyle yediği yemeği ve mekanı yazması kadar doğal birşey olmasa gerek... :)

En azından ben de öyle oldu ve ilk yazımda çok güzel bir bir şarap evini anlatmak istedim:)

İlginç bir hikayesi var Victor Levi Şarap Evinin. Aslında Gelibolu'lu sardunya tüccarı bir ailenin oğlu olan Victor Levi'i Bozcaada'daki kaliteli şaraplarla tanışıp, önce şarap tüccarlığı arkasından da Taksimdeki o meşhur şarap evini kurunca başlar hikaye...

Viktor Levi müşterilerine eski güzel bir konakta hizmet veriyor. İçeri girince yılların verdiği o ağır ama bir o kadar hoş hava karşılıyor sizi. Ben yine son dakikada rezervasyon yaptırınca (sabah 10:) ) konağın ikinci katında sağda taraftaki yarı acık Bahçe'yle kapalı alan arasındaki ufak masamızda yiyoruz yemeği....

14 Şubat'ın etkisi midir bilinmez ama restoranda boş masa olmamasına rağmen, garsonlar oldukça kibar ve yardım severler.... Ben ve sefgilim parmesan soslu biftek yemeği tercih ediyoruz yanında da tabi ki Yazgan öküz gözü şarap. Böylesi özel bir gece için başka bir şey düşünülemez tabiki...

Gerçekten usta bir aşçısı mı var yoksa ben karşımdaki duru güzelliğin büyüsüne mi kapıldım bilemem ama Victor Levi'nin parmesan soslu bifteği oldukça lezizdi. Şaraba gelince ben genelde öküz gözü boğazkere tercih etsem de Yazganın öküzgözü gerçekten gerek içim gerek tat olarak beklentilerimin oldukça üstündeydi ...

Özel yemekler için hoş bir alternatif Victor Levi, güler yüzlü personeli ve sıcak ve tarihi havaslıyla şehrin merkezinde romantik bir akşama geçirmek isteyenlerin favorileri arasında yer alacağına eminim...

NOT : Kadıkoydeki Victor Levi'nin ben de değişik bir yeri de vardır, aslında bir sene boyunca bir paralel sokağında oturup bir turlu gidememiştim. Bu yuzden ben puanlama yapamayacağım maalesef ....

6 Mayıs 2008 Salı

El Torito - Sultanahmet


Sultanahmet'e gidilir de neden köfteciye gidilmez, otantik yemekler yenmez de El Torito'da yemek yenir değil mi? Açlıktan...

Meksika yemeği çok severim. El Torita da Türkiye'de Meksika yemenin mümkün olduğu ender yerlerden biri. İlk şubesini Etiler'de açmış, ikincisini ise Nişantaşı'nda. Yani biraz daha üst sınıf müşteriyi hedefliyorlarmış. Sonra birkaç tane El Torito Express açarak (bir tanesi de Doğuş Power Center'da) bir "fast-food" zinciri haline gelmeyi başa
rmış. Sonuncusu ise Sultanahmet'e, eski Pierre Lotti kahvesinin yerine açılmış. Muhtemelen yabancı turistleri yakalamayı hedeflemiş; ki bizim yemek yediğimiz sırada bizden başka Türk müşteri yoktu. Başarmış mı? Evet. Abes mi? O da evet..

Bir kere garsonlar çok sevimli; bildiğimiz bıyıklı, esmer Türklerin İspanyol şapkaları takıp, zıplaya hoplaya "Mi casa es su casa" demeleri manasız, eğlenceli ve şaşırtıcı. Turistler için animatörlük yapılıyormuş gibi geliyor insana.. Mekana gelirsek; içerisi fazlaca geniş, karanlık, lüks ve atıl; dışarısı da tam tersine küçük. Plastik sandalyelerin üzerine oturmak sevimsiz. Sanki birinin arka bahçesinde menemen yiyecekmişsiniz gibi hissediyorsunuz kendinizi. Yemekler ise muh-te-şem. Harika bir burrito yedim.. Harikaa.. Ve çok da güzel bir margarita içtim. Hele o yemeklerin yanına koydukları mısır püresini nasıl yapıyorlar, öğrenmek için deliriyorum. Bir kase yerim herhalde oturup.

Çok açtım, çok mutluydum; acaba o nedenle mi bu kadar beğendim yemekleri emin değilim. Ama çok çok memnun kaldım. Tek sorun: Sultanahmet'te El Torito ne arıyor?? 10 üzerinden 7.

Sultanahmet El Torito'nun telefonu yok, o nedenle size Etiler ve El Torite Express'in iletişim bilgilerini verebiliyorum.

El Torito Etiler
Nispetiye Caddesi No.12 İSTANBUL
Tel : 0212 257 54 97 / 98 / 0212 265 24 26

El Torito Express
Tel : 0212 265 04 82 / 0212 265 04 83

http://www.eltorito.com.tr