19 Mayıs 2009 Salı

Kanaat Lokantası - Üsküdar


İstanbul'da artık pek esnaf lokantası bulmak kolay değil. Bir Sirkeci'de Konyalı'yı bilirim oturulup ailecek yemek yenilebilen esnaf lokantası bir de Kanaat'i. Daha önceden Beşiktaş'ta da vardı birkaç "sulu yemekçi", fakat onları yıktılar görüntü kirliliği yapıyorlar diye. Hata ettiler...

Kanaat Lokantası gerçekten de şehrin merkezinde; Üsküdar'da vapur ve motorlara yürüyerek 5 dakika mesafede, Altunizade'ye çıkan Selmanipak Caddesi'nde hemen girişte. Dışı camekan ile kaplı bir restaurant Kanaat; hem içeride kimlerin oturduğunu görüyorsunuz, hem de neler yendiğini. Zaten içeride de aynı bakış açısı geçerli; ana yemekler mutfağın önündeki camekandan seçebiliyorsunuz, tatlıları raftan siz istiyorsunuz. Garsonlar hızlı, candan; biraz da göbekliJ . Bir dediğinizi iki demeden hemen getiriyorlar. Heryer tertemiz. Hesaplar saman kağıtlarda tutuluyor, garsonlar önlerindeki önlüklerine koyuyor aldıkları bahşişleri.

Tek sorun bana kalırsa ambians. Aslında otantik bir mekan Kanaat. Yani otantik olmalı. Osmanlı esintileri hissedilmeli bana kalırsa. Ama ancak duvardaki büyük fotoğraftan eski İstanbul havasını alabiliyorsunuz. Masalar 90’lı yıllarda yapılmış belli ki, eskimiş “o zamanların moderni” havası var hepsinde. Üzerinde bakır kapta ayran getirip koyduklarında anlamsızlaşıyor tabii ki. Duvarlar bir anlamsız fayanslarla kaplı. Ayrıca restoranın tüm ön cephesinin camla kaplı olması belki içeriden dışarıya bakarken hoş evet de, dışarıdan içeriye bakılması oldukça sevimsiz. Camlar biraz aynalaştırılıp içerisinin gözükmesi engellenebilir belki de. Yani çorbanızdan bir lokma alırken dışraıdaki biri ile göz göze gelebiliyorsunuz. Can sıkıcı bana kalırsa..

Ama herşey bir yana yemekler bir yana. Patlıcanlar anlaşılan tek tek seçilmiş, ayran köpürtülmüş de getirilmiş. Tatlıları yerken parmaklarınızı da yayında yiyorsunuz. Herşeyin tadı, kokusu, görüntüleri bir başka.. Onun için ne olursa olsun, şimdiye kadar gidip de yemediyseniz Kanaat’e bir akşam yemeği için gidin ve patlıcanlı kebaplarından, yanına bir cacık, önden de bir süzme mercimek çorbası ile yiyin. Arkasından da kaymaklı ekmek kadayıfı ya da çok yerde yiyemeyeceğiniz zerdeden tadın. Çok şiştiyseniz, paket yaptırın evinize götürün.. Benden söylemesi..

Adres: Selmanipak cd. No:25 Üsküdar İstanbul
Tel:(0216) 3415444 (0216) 5533791 (0216) 3341479
Fax:0216 3416855

5 Nisan 2009 Pazar

Tavacı Recep Usta - Etiler

Birkaç sene önce Bostancı sahildeki Tavacı Recep Usta'ya gitmiştim bir arkadaşımın tavsiyesini dinleyerek. Ankara'da Recep Usta'da yemek yediğini, irmik helvasının üzerine olmadığını söylemişti. Biz de badi badi gitmiştik Recep Usta'ya 4 arkadaş. Elimize kitapçık kıvamında bir menü vermişlerdi, içinde hiçbir fiyat yazmayan. Sonra masayı donatmışlardı biz sormadan; fınık lahmacunlar, haşlanmış içli köfteler, çorbalar, mumbarlar, kuru patlıcan dolmalar.. Biz de sanmıştık ki bunların en azından bir kısmı "ikram".. Nerdeee.... 4 kişi o zamanın parası ile 250 liraya yakın bir para vermiş kalkmıştık içimiz acıyarak. Sonra kendi kendime yemin etmiştim bir daha gitmeyeceğim bu Recep Usta'ya diye. O lezzetlere rağmen bir daha hiç uğramamıştım..

Bundan bir sene kadar sonra ise hatırlıyorum televizyonda haberleri izlerken duymuştum, Bostancı Tavacı Recep Usta'da valeye verilen Range Rover Sport'u çalmışlardı. meğer valeler araba anahtarlaırnı arabaların lastiklerinin üzerine saklarlarmış, bunu da bilen hırsızlar jeep'i alıp gitmişler. Jeep'in sahibi kadın bağırıp çağırmıştı televizyonda, çok net hatırlıyorum. Recep Usta'da ödemişti parasını arabanın..Sonra da kapatmışlar oradaki şubelerini, herhalde istedikleri kadar kar edememiş şube.
Resim Ekle
Geçen haftalarda yine gidelim dedik Recep Usta'ya, ama bu sefer Etiler'dekine. Etiler'deki Recep Usta eski bir villanın restoran haline getirilmesi ile oluşturulmuş. Önünde büyükçe Böylece yeminimi de bozmamış oldum :) Gittiğimizde akşam saat 7 gibiydi, onun için içerisi pek dolu değildi. Buna rağmen bir 10 dakika kadar valenin gelmesini bekledik yolun kenarında. Meğer vale, teslim aldığı arabaları Levent içlerinde bir sokağa götürüyormuş, koştur koştur geldi sonunda.

İçeriye girdik, giriş katında güzel bir ocakbaşı vardı; fakat biz cam kenarnda bir masaya oturduk. Oldukça güler yüzlü bir gason geldi yanımıza, menüyü verdi, sonra da menü ile ilgili akıl verdi. Menüdeki bazı yemeklerin 2 kişilik, bazılarının ise daha çok olduğunu öğrendik Demekki daha kalabalık gelmek gerekiyormuş Recep Usta'ya. Önden birer içli köfte, birer patlıcan domai birer fındık lahmacun yedik kendimizi tutamayarak. Bir koca lavaş geldi tereyağı ile yememiz için hiç zaman kaybetmeden. Sonra ayranlarımız, bakır maşrapada, içinde ayranı içmek için kepçesiyle. Köpüklü yayık ayranı. Tadı hala damağımda. Sonra da ana yemeklerimiz; bana bir kuzu tava, Halil'e de incik haşlama. Bir et bu kadar mı tatlı olur, bu kadar mı pamuk gibi ağızda dağılır. Ne desem boş...En son da çaylarımızla irmik helvamız geldi yanında maraş dondurmasıyla. Anlatmak mümkün değil...Ödediğimiz fatura da, eskiden canımı yakan faturakadar çok değildi. Makuldü yani kebapların fiyatları.

Eğer Recep Usta'ya gitmek istiyorsanız, öncelikle tok gitmeyin, uzun saatler orada geçirmeyi göze alın; uzun uzun yemesi ayrı bir tatlı oluyor. Dahası haftasonları ünlü simaları görmeye hazır olun; çünkü Recep Usta'nın dediğine göre "sosyete"den bolca arkadaşı varmış..

Nispetiye Caddesi Lavinya Sokak No:2 Levent İstanbul
0212 280 04 24
http://www.tavacirecepusta.com/

4 Nisan 2009 Cumartesi

Kahve Dünyası'nda Çilekli Sıcak Çukulata ve Sakızlı Türk Kahvesi

Her ne kadar restoran olmasa da, Kahve Dünyası'nın iki çok güzel ürününden bahsetmek istiyorum kısaca.

Sanırım sadece 3 sene kadar önce açıldı Kahve Dünyası, sonra da pıtrak gibi çoğaldı ve her yere yayıldı. Ben Starbuck's delisiydim o zamanlar, her ne kadar Cadde Kristal'in yerine açılıp nefretimi çekse de her hafta en az iki kere gidiyordum. Derken sanırım ilk kez yine Cadde'de açıldı Kahve Dünyası, ya da ben ilk orada karşılaştım bu marka ile. Çok ağır kahve içmeyi sevmem, aksine sütlü biraz da bol şekerli şeyler içerim; o yüzden Kahve Dünyası biraz ağrı gelmişti bana, hem çay da içmek mümkün değildi. Gel zaman git zaman acı (ve belki de gerçek) kahve içmeye alıştım. Ağız tadım da değişti.

Geçenlerde erkek kardeşimi beklerken armara Üniversitesi'nin karşısına açılmış olan yepyeni Kahve Dünyası'na gidelim dedik. Menüye iki yeni ürün girmişti, çeşit çeşit sıcak çukulatalar ve sakızlı Türk kahvesi. Ben sakızlı Türk kahvesini aldık, Halil'in sıcak çukulatasından da bir gıdım baktım tadına.

Sakızlı Türk kahvesi bir küçük madlen çukulata ile geliyor masanıza. Bilir misiniz bilmem ama Kahve Dünyası'nın sahibi olan grup Altınkılıçlar Türkiye'nin en üyük kahve ve çukulata üreticilerinden. O sebepten çukulatalarının kalitesinin üzerine yoktur. Tabii ki kahvelerinin de. Sakızlı Türk kahvesi buram buram sakız kokuyordu, köpüğü üzerindeydi. Öyle keyif ile içtim ki güzelim kahveyi.. Halil'in çilekli sıcak çukulatası ise, yanında bir koca çilek ile geldi. Ben de güplettim tabii ki çileği :) Sanıdm ki az biraz çilek kokar sıcak çukulata ma buram buram kokusu ve baskın tadı ile kalbimi çaldı. Bir dahaki sefere söz verdim kendime, naneli sıcak çukulatayı deneyeceğim.

Bence uygun fiyatları, ürünlerinin kalitesi ve herşeyden önce bir Türk markası olması sebebiyle diğerlerinin yanında Kahve Dünyası daha bir öne çıkıyor sanki..

Kahve Dünyası Göztepe

Adres : Bağdat Caddesi No:259 Göztepe / İstanbul
Tel : 0216 467 00 04-05

9 Mart 2009 Pazartesi

House Café'de Balık Yemek

Canımız balık çekti, Ortaköy'deydik. Biliyorum, biz de normalde birer balık ekmek alır sahilde yeriz. Ama bu sefer "fancy" :) bişeyler yemek istiyordu canım. Bir de önceden yer ayırtmıştık House Café'de. Ekmek istemedik kendilerini...

House Café, balık yemek için doğru bir yer bana kalırsa. Bir keresinde çok hoş bir lagos balığı yemiştim, patates püresi içine oturtulmuş bol tane karabiberli bir yemekti. Gerçekten de bayılmıştım. Bir keresinde Levrek Bruchetta yedim, öldüm öldüm dirildim. Somon balığı, deniz ürünlü risotto.

Ama bu seferlik size en son yediğimiz çipura ile balık burgerden bahsetmek istiyorum.
Hem balık hem de burger yemek isterseniz House Café'nin balık burgerinin üzerine herhalde yoktur. Bilimum deniz canlısını (karides, kalamar, midye, balık çeşitleri) rondo edilip, köfte yapılıp kızartıldıktan sonra ekmek arasına konan bu burger, tartar sos ve yeşillik ile süslenmiş. Hamburger ekmeği lokum gibi insanın ağzında dağılıyor. Burger de hiç mideyi yormuyor. Yanında bolca ev yapımı patates kızartması ile, büyük bir tabakta geliyor burgeriniz.

Çipuraya gelince.. Nasıl pişirilmiş ne yapılmış bir türlü anlayamadım. Sanıyorum ızgaraydı. Muhteşem bir baharat çeşnisine bulanarak pişirilmiş. Tahta bir tepsiye yerleştirilmiş. Yanında küçük kaselerde nar ekişili, nar taneli roka salatası; domates ve taze soğanlı bulgur salatası ve yoğurtlu patlican kızarması ile servis ediliyor. Balıkla küçük kaseler arasına konmuş kocaman limon dilimi de insanı mutlu ediyor.

Bence House Café'de deniz ürünleri yemeği deneyin.. Mümkünse bir de naneli limonata alın ve Ortaköy'de deniz kenarındaki güzel bir masada keyfini çıkarın..


House Café - Ortaköy
www.thehousecafe.com.tr
Salhane Sokak No: 1 Ortaköy İstanbul
0212 227 2699-39

8 Mart 2009 Pazar

Cadde BiBuçuk'ta Kanat & Bira Sefası

Amerikan filmlerindeki, şu arkadaşların akşam iş çıkışı buluşup birer bira içtikleri barlara hep özenmişimdir. İstanbul çok büyük bir şehir, herkes farklı yerlerde oturup farklı yerlerde işe gidiyor. Bazen trafikte o kadar yoruluyor ki insan, bırak bi ryere gidip bir iki bardak birşey içmeyi eve gidip yemek bile yemeden uyumak istiyor.

Bibuçuk işte arkadaşlarınızla buluşabileceğiniz, sıcak ve pek de pahalı olmayan bir mekan. Hem de hem anadolu yakasında hem de avrupa yakasında bir şubesi oluyor. Taksim'deki şubede en fazla 10 dakika vakit geçirme fırsatı bulabildiğim için size, uzun uzun yemek yiyerek ve bira içerek zaman harcadığım Cadde'deki BiBuçuk'tan bahsedeceğim.

Caddebostan'daki BiBuçuk, Caddebostan ışıkları birkaç bina geçtikten sonra solda. Logosunu kolaylıkla göreceksiniz. Mekanın 2 girişi var, ilki Cadde üzerinden ikincisi ise ara sokaktan. Mevsimin hala kış olması sebebiyle kışlık mekanda oluşabildik, camekan halinde düzenlenmiş mekanın duvarları tuğlalardan oluşuyor. Ortada kare bir bar bulunuyor. Duvarlarda ise yüzlerce çeşit bira şişesi. Masalar tahta ve geniş, sandalyeler sıra gibi. Bu büyük guruplar haline gelinen durumlarda kolaylık sağlıyor. Her ne kadar kapalı olsa da yazlık mekanı da oldukça ferah ve güzel görünüyordu. Onu da yazın gidince yazarım..

Siparişimize gelince, ortaya bir Combo Platter, kendimize de birer Combo Kanat aldık. Combo Platter, yağda kızartılmış chicken finger, poppers, soğan halkası, veggi stick ve elma dilim patatesten oluşuyordu. Ortasında ise dayanılmaz bir sos.. Combo kanat ise, normal kanat, acılı kanat, beş baharatlı kanat ve beş baharatlı kanattan, 2 şer adet bulunan bir sepetten oluşuyor. Ben kanatları acılı olan dışında çok sevdim. Acılı olan biraz fazla acılı geldi nedense.. Ki ben acı yemeyi severim. Kanat ısmarladığınızda ise uzun bir toprak getiriyorlar, yediniz kanatların kemiklerini atabilmeniz için. Hem yiyene kolay oluyor hem de garsonlara. Pek alışık olduğumuz bir çözüm değil ama bence uygulamada başarılı.

Bunların dışında BiBuçuk'un menüsünde oldukça geniş bir bira kolleksiyonu var. Japon birasından alman biralarına, birçok çeşit var. Ben Japon birası denemek istedim, ellerinde kalmamış. Onun yerine bir Mariachi Black içtim, ki işk defa içtiğim black i çok beğendim. Tavsiye ederim.

Eğer arkadaşlarınızla kasım kasım kasılmadan, tatlı tatlı vakit geçirmek; sarhoş olmadan içki içmek ve doymak istiyorsanız BiBuçuk'a kesinlikle gitmelisiniz. Hatta iş çıkışlarında dinlenmek için müdavimi bile olabilirsiniz bu mekanın.


www.bibucuk.com
Başdat Caddesi Bağdat Palas Apt. No:302 Caddebostan İstanbul
0216 478 03 93

11 Ocak 2009 Pazar

3. Mevki - İstiklal Caddesi Taksim

Bugün biraz değişik bir yerden bahsedeceğim sizi.. Yemek yemeği seven herkesten duyduğum, gitmeye br türlü vakit bulamadığım bir yer... 3. Mevki.

İstiklal'in kalabalığını da seviyorum, tekinsizliğini de, karmaşasını da... Her seferinde çok farklı bir yerde, çok farklı bir yemek yeme şansım oluyor. Bazen bunalıyorum üstüme üstüme gelen insanlardan ama..

3. Mevki, Taksim'den ünel'e giderken, Ağa Camii'nin hemen bitimindeki sokaktan sağa sapınca, sağdaki birinci çıkmazı geçip ikinci sokakta soldaki (sanıyorum) 3. kapı. İlk bakışta ne olduğunu anlayamayacağınız; kahve mi dernek mi ayıramayacağınız ve girerken de hele benim gibi tavsiye üzerine gitityseniz "yanlış yere mi geldim acaba" diyebileceğiniz bir yer. Kapısındaki tahta tabela da olmasa mümkün değil bulamazsınız. Bir apartmanın (biraz yüksekte) zemin katı. Kaneviçe çiçekli, yarım, bez perdeler ile camekan süslenmiş.

Biz içeriye girdiğimizde (söylenenin aksine) içeride kimseler yoktu. Masamıza oturduk, bir 60 sn. kadar bekledik. Yine birbirimize "yanlış mı geldik?!" sorularını sorduktan sonra Halil harekete geçmeye karar verdi, ve altkata indi ve arkasında bir beyfendiyle bizim kata geldi. Kısaca işleyişi anlattıktan sonra ise, beyfendi tekrardan bodrum kata indi. Şaşırdık kaldık.

Efendim, asansörün (?) yanındaki kağıt menüden yiyeceğimiz yemekleri seçip, kağıtlara yazacakmışız ve asansöre koyup aşağıya indirecekmişiz. Budur.. Peki dedik... Saman kağıda tükenmez kalem ile yazılmış esprili menüyü asansörün yanından aldık, yine saman kağıdımıza içlerinden yemekleri seçip yazdık ve asansöre koyduk. "Geliyorr" diye seslendikten sonra, servis asansörü alt kata iniverdi.

Az önce yanımıza çıkan beyfendi bu sefer "isterseniz yemekleri göstereyim de yalnışlık olmasın" diye uyardı, Halil ile Buket ürke korka aşağıya indiler.. 2 sn sonra ise mutlu mesut geri döndüler.. Maalesef aşağının nasıl olduğunu ben anlatamıyorum size, çünkü ben masama mıhlanmış "napsam acaba??" diye düşünüyordum.

2 dk sonra ezogelin çorbamız geldi servis asansörü ile. Kalktık aldık. Asansörün yanındaki kaşıklıktan çatal bıçaklarımızı alıp masamızı kendimiz hazırladık. Sonra içeceklerimiz ile turşumuz geldi, ev turşusu.. Sonra da yemeklerimiz. Tabaklar babaannemin senelerce kullandığı, porselen, pembe çiçekli tabaklar. Çatallar yine babaannemin çatalları. Yemekler.. cennetlik.. Ezogelin çorbası kusursuz. Turşu muhteşem. Mantarlı fırında makarna tam kıvamında. Yufkalı kebap .. Her ne kadar pek de aç olmasak da parmaklarımızı da yemeklerle birlikte yedik. Porsiyonlar biraz küçük geldi ama anlaşılan 3. mevki'de bir tabak yemek zaten ayıp..

Biraz sohbet, biraz muhabbet en fazla 1 saatte yemeklerimizi yedik, bitirdik, doyduk, sevgi dolduk..

Hesabımızı da yine servis asansörü ile ödedik..

Çıkarken de baktık ki içerisi dolmuş taşmış, herkes ekmek banarak ev yemeklerini yiyor kendi kendine..

Kesinlikle denemelisiniz.. Biz doyamadık walla, birkaç kez daha gideceğiz..

Not: Evlere servisleri var anlaşılan, menüde öyle yazıyordu; fakat geçirdiğimiz şoktan telefon numaralarını almaya halimiz kalmamıştı. Artk yakın zamnda gider onları da öğrenir, tekrardan yazarız 3. mevki'yi.

2 Ocak 2009 Cuma

Cookshop - Palladium AVM

Herhalde binlerce kez söyledim alışveriş merkezlerinin "food-court"larında yemek yemekten hoşlanmadığımı. Trafiklerle boğuşarak gittiğim bir yerde bilimum kıyfet deneyip kalabalık içinde nefes almaya çalıştıktan sonra, sadece karın doyurmak için zoraki bir şekilde yaplı yemekler yemekten hazzetmiyorum. Palladium da anadolu yakasında yeni açılmış bir alışveriş merkezi. Kozyatağı Trio Konutlarının hemen karşısında, Dündar İnşaat'ın içinde bir yer. Korkunç Ataşehir tarafiğini geçebilirseniz ve otoparkta yer bulabilirseniz aslında güzel bir alışveriş merkezi Palladium. Ama dediğim gibi sonuçta bir alışveriş merkezi ve insanı bir noktadan sonra deli ediyor. Tabii ki ben size Palladium'daki mağazalardan bahsetmeyeceğim, maksadımız yediklerimizi anlatmak çünkü..

Cookshop, yandaki resimden de görebileceğiniz gibi ara katta bir restoran(cık). Ancak önünden geçerken farkediyorsunuz yemek yenecek bir yer olduğunu. Cafe deseniz değil (ki kendilerini cafe olarak adlandırıyorlar), restoran deseniz hiç değil. Pop art tarzında dizayn edilmiş; duvarlarda resimler ve neon ışıklar .. Sandalyelerin hepsi birbirinden değişik, farklı .. Fakat tüm bunlara tezat olarak, masalarda (bazılarımızın) piknik örtüsü deseni (diye adlandırdığı) kırmızı beyaz, pöti kare örtüler. Hem samimi hem snob bir ortam. Duvardaki "no gossipping" yazısı karşılıyor içeriye girişte sizi..

Biz gittiğimizde rahat rahat oturacak yer yoktu. Vardı da, sigara içilmeyen yer yoktu her zamanki gibi. Bize de kahve ve tatlı hazırlanan bar'ın önündeki sandalyeler kaldı. Başta biraz yadırgadım oturacağım yeri; çünkü sevgilim ile el ele, karşı karşıya oturacağımı düşünürken, sandalyede bar üsülü yan yana oturmak zorunda kalmıştım. Fakat ortamı yavaş yavaş sevmeye başladım ve restoranın samimiyetine alıştım.

Cookshop, nedense House Cafe'nin biraz daha "ev usulü" versiyonunu andırıyor. Logoları benzer, tabakları neredeyse aynı, garsonlar aynı samimiyette. İçimden bir ses işletmecilerinin aynı olduğunu ve İstanbul'un her yerine House'u örnek alarak pıtrak gibi yayılacağını söylüyor. Göreceğiz...

Cookshop'ın menüsünü web'de bulacağımı düşünmüştüm. Fakat web sitesine girdiğimde "sitemiz demleniyor" yazısı ile karşılaştım. Aslında pek de zor birşey değil bir web sitesi hazırlamak fakat nedense geç kalınmış bu konuda. O sebepten sadece size kendi yediklerimizden bahsedebileceğim. Halil her zamanki gibi tutuculuk edip ( :p ) bildiğimiz bir tadı denedi; güveçte tavuklu mantar. Ben düz bir mantar yemeği beklerken, yemek gelince çok şaşırdım. Lazanya güvecinde hazırlanmış güveç gerçekten de harikaydı. ben ise bir dğeişiklik yapıp (?) risotto istedim; Cookshop risotto. Mantarlı, peynirli ve maydanozlu risotto gerçekten de harikaydı. Bir de üzerine parmesan peyniri ve karabiber alınca tadına doyum olmadı. Gerçekten de ömrü hayatımda yediğim en harika risotto olabilir. O kadar beğendim yani. Yanında da "pink lemonade" içtim; kavanoz içinde ilginç bir şekilde sunulan ev limonatası harikaydı.

Tatlı yemeğe ise ne halimiz ne de vaktimiz vardı; gözümüze ufacık görünen porsiyonlar şaşırtıcı derecede doyurucuydu. Tatlı reyonunun arkasında oturmak ise başta beni ürkütse de aslında çok eğlenceliydi. Menünün geri kalanını denediğimde beğeneceğimden kesinlikle eminim.

Eğer food court'ları siz de sevmiyorsanız ve alışveriş merkezinde yemek zorundaysanız Cookshop'ı kesinlikle denemelisiniz. Hatta iddialı konuşuyorum; sadece Cookshop için de Palladium'a gidebilirsiniz..


www.cafecookshop.com

Palladium AVM
Tel : 0216 663 21 00 Fax : 0216 663 20 99
Palladium AVM. Barbaros Mah. Halk Cad. No:6 BB-186 Kozyatağı Kadıköy İstanbul

City's AVM
Tel : 0212 373 21 73 Fax : 0212 373 21 74
City's AVM Teşvikiye Mah. Teşvikiye Cad. No:162 Kat:3 Şişli İstanbul